Bir ülkede gelirin vergilendirilmesi en kutsal vatandaşlık görevidir. Şüphesiz Maliye de yaptığı denetimlerle, bu konuda vergi kaçıran mükelleflerin denetimini sağlar. Daha doğrusu bugüne kadar konusunda uzman kişilerin yaptığı denetimlerle ulaşılmak istenen hedef buydu.
Başarılı oluyor muydu, şüphesiz hayır… Fakat bu, denetimi yapan kişilerin yetersizliğinden kaynaklanmıyordu.
Çoğu zaman uygulanan vergi politikaları, kayıtdışı ile büyüme modelleri ile personel ve ödenek yetersizliği vergideki kaçağın temel noktalarını oluşturuyordu. Son dönemde ise bu mesele siyasi baskıyla karışık, personelin ‘kötü çocuk’ olarak nitelendirilen insanların üzerine yönlendirilmesi şeklini aldığını cümle alem biliyor.
Tekrar hatırlatalım. ‘Herkes yanına bir kişi alsın’ gibi yöntemle TOBB’a öneri (!) getiren Başbakan’ın talebinin geri çevrilmesiyle birlikte TOBB’a ait 16 şirketin Maliye denetimine tabi tutulması bunun bir kanıtıydı.
Nitekim basından reel sektöre kamuoyuna çok yansımasa da bu Maliye baskısını sırtında taşıyanların çok olduğunu biliyoruz. Hatta bazı basın kuruluşlarının yönetim katlarında Maliye’ye özel oda bile açılmıştı. Malum sık gelip gidince, çözüm üretmek gerekiyordu.
Yani her şeye rağmen muhalif görüş taşıyana, onunla birlikte gözükene, hatta daha ileri gidelim iktidarın yaptığı ya da söylediği bir şeyi eleştirene baskı uygulanıyordu. Tüm reddetmelere rağmen, bunu yaşayanlar biliyordu.
Lakin bu devir arkada kaldı. Keza çıraklık ve kalfalık dönemine ait uygulamalardı. Kimseye çaktırmadan baskı kurmak da ancak bu etaplara yakışırdı. Şimdi yüzde 50 oy alarak yeniden ülkeyi yönetme hakkı kazanan mevcut iktidar, Başbakan’ın tabiriyle ‘ustalık’ safhasına geçiyor.
Şüphesiz her konuda olduğu gibi tüm uygulamalar da buna yakışır biçimde hayat geçmek zorunda. Madem denetimden yola çıktık, buradan devam edelim. Seçime gidilirken hokus pokusla alınan Kanun Hakkında Kararname yetkisiyle ustalık dönemi için her türlü yapılanmaya imza atılıyor.
“Kanun Hükmündeki Kararname ile yapılan düzenlemede hükümetin uzun zamandır gündeminde olan Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu tarihe karışırken Gelirler Kontrolörlüğü Başkanlığı’nın da görevine son verildi. Kaldırılan kurulların görev ve yetkileri Vergi Denetim Kurulu’na devredildi.”
Peki bu ne demek? 132 yıllık bilgi ve birikimiyle Maliye Teftiş Kurulu’nun ortadan kaldırılıp, yeni düzenlemeyle denetimin bakana, hatta ekonomi tümden kendisine bağlandığı için Başbakan’a devredilmesi anlamına geliyor.
Bu düzenleme sadece bu devir için tehlikeli değil. İktidar kim olursa olsun, aynı risk söz konusu… Önümüzdeki dönem, affın ardından Maliye baskısının artırılacağının bizzat bakanlar tarafından açıklandığını hatırlarsanız, bu yeni uygulamayla çıraklık ve kalfalık döneminde çaktırmadan, siyasi baskıyla yapılanın, alenen terör haline dönüşmesi riskini de görmek durumundasınız.
Yani ülkenin Başbakan’ı kim olursa, ülkedeki mükellef yapısını Maliye üzerinden denetleme imkânına kavuşuyor. Buna basından bankalara, reel sektörden odalara kadar her yer dahil… Buradaki adalet ise, kişinin inisiyatifine kalıyor. Yani kime denetim yapılıp, yapılmayacağı tabir yerindeyse bir kişinin iki dudağının arasına bırakılıyor.
Adil bir vergi sistemi mi, muafiyetler mi, sağlıklı bir denetim mekanizması mı? Bunların hiçbirine gerek yok. Çünkü yeni sistemle ‘vurun kellesini’ sürecine giriliyor. Ne diyelim? Hazine eski Müsteşarı Dr. Tevfik Altınok, konuyu değerlendirirken ‘Ustalık dönemine yakışmadı’ demiş. Bence Sayın Altınok yanılıyor. Bugüne kadar ki uygulamalara bakarsanız, ‘ustalık dönemine’ de ancak bu yakışırdı.