Mahfi EÄŸilmez’in bugünkü yazısı
Küresel kriz çıktıktan sonra uygulamaya sokulan ekonomik önlemler, geçmişte yaşanan benzer olaylarda geliştirilen ekonomik önlemlere ilk bakışta benzese de bazı farklar taşıyordu. Mesela 1929 Büyük Depresyonu’nda uygulamaya sokulan ekonomi politikası, tıpkı küresel krizde uygulamaya sokulan ekonomi politikası gibi genişlemeci bir politikaydı. İkisi de sonuçta piyasadaki para miktarını (likiditeyi) artırarak ekonomiyi canlandırmayı hedef alıyordu. Ne var ki ikisi arasında ciddi bir fark var: 1929’da uygulanan genişlemeci ekonomi politikası maliye politikasına dayanıyor, kamu harcamalarının artırılıp, vergilerin düşürülmesini esas alıyordu. Oysa küresel krizde uygulanan ekonomi politikası parasal politikayı esas alıyor ve piyasadan tahvil alıp karşılığında borçlu kurumlar (Hazine ve mortgage kuruluşları) adına erken ödeme yapılmasına dayanıyor.
Küresel krizde ilk kez ABD Merkez Bankası Fed’in uygulamaya başladığı piyasadan vadesi gelmemiş tahvilleri alıp karşılığında para verme ve dolayısıyla likiditeyi bollaştırma uygulaması, İngiltere Merkez Bankası başta olmak üzere, Avrupa Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası tarafından da yaşama geçirildi. Böylece dünyanın en büyük ekonomileri, adına ‘niceliksel gevşeme’ (quantitative easing) denilen para politikası uygulamasına giriştiler. Bu uygulamanın para basma olarak adlandırılan uygulamadan büyük bir farkı yok.