Mahfi EÄŸilmez’in bugünkü yazısı
Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme oranı, en basit yöntem kullanılarak yani uzun yıllar ortalaması alınarak, yüzde 5 olarak hesaplanıyor. Ne var ki bu büyüme oranı ya yüksek bütçe açığı ya da yüksek cari açık vererek sağlanan bir büyüme oranı olduğu için sürdürülebilir bir oran değil. Bu ortalamaya giren yılların çok büyük çoğunluğu bütçe açığı ve cari açığın birlikte olduğu (ikiz açık) bir finansman modeline dayanıyor. Türkiye’nin bu büyüme ortalamasını sürdürebilmek için bugün yapmak zorunda olduğu yatırımların GSYH’ye oranı yüzde 30 dolayında görünüyor. Buna karşılık Türkiye’nin bu yatırımları karşılamakta kullanabileceği tasarrufların GSYH’ye oranı yüzde 25 dolayında bulunuyor. Aradaki fark ise cari açığı oluşturuyor. İkiz açığın diğeri olan bütçe açığının GSYH’ye oranı ise 2017 yılı itibariyle yüzde 1,5 dolayında bulunuyor. Bu görünüm son yıllarda ortaya çıktı. 2000’lere gelinceye kadar cari açık yüzde 1 – 2 dolayında, bütçe açığı ise yüzde 10 dolayındaydı. Yani Türkiye, 2000’lere kadar büyümenin gerektirdiği yatırımları bütçe açığı vererek ve onu finanse ederek, 2000’lerden sonra cari açığı büyüterek ve onu finanse ederek yürüttü. Bunun sonucu olarak da iç ve dış borçları arttı.
Türkiye’nin izlediği bütçe açığı ve/veya cari açık vererek ve açıkları iç ve dış borçlanmayla finanse ederek yürütülen yatırım – büyüme modeli 1990’dan bu yana şöyle bir borç yükü yarattı:
Borç Çeşidi | 1990 | 2002 | 2017 |
İç Borçlar (milyar TL) | 57,2 | 155,2 | 596,6 |
İç Borçlar / GSYH (%) | 15,3 | 43,2 | 19,2 |
Dış Borçlar milyar USD) | 52,4 | 129,6 | 453,3 |
   Kamu + TCMB | 41,6 | 86,5 | 136,2 |
   Özel Kesim | 10,8 | 43,1 | 316,4 |
Dış Borçlar / GSYH (%) | 26,1 | 54,8 | 53,3 |
Bütçe Açığı / GSYH (%) | 2,2 | 11,5 | 1,5 |
Cari Açık / GSYH (%) | 1,3 | 0,3 | 5,8 |