Böyle bir politika uygulanırken asla enflasyonla mücadeleyi ikinci plana itmemek ve itiliyormuş algısını yaratmamak gerekiyor.
Birkaç yazıdır enflasyonun yanı sıra liranın yabancı paralar karşısındaki değerini de gözeten bir para politikasının ne ölçüde uygulanabilir olduğunu tartışmaya çalışıyorum. Merkez Bankası’nın (TCMB), 2010’un sonlarından kabaca Ağustos 2011’e kadar uyguladığı, liraya yabancı para birimleri karşısında zamana yayılmış biçimde değer kaybettirme politikasının sonuçlarından ileriye yönelik çıkardığım derslerde sıra.
Önce temel ilkeyi hatırlatmakta yarar var: Bu tür bir politikanın kendisinden beklenen yararları sağlayabilmesi için enflasyonu belirgin biçimde yükseltmemesi gerekiyor. Nedir kendinden beklenen yararlar? Temel olarak, liranın belli sınırların ötesinde değerlenmesinin yaratabileceği finansal kırılganlıkların önlenmesi. Yan ürün olarak ise (bazı iktisatçılara göre bu bir yan ürün değil, temel amaç) Türkiye’nin dış pazarlardaki rekabet gücünün aşınmaması.
Alışkanlıklar hatırlardaÂ
İlk ders şu: Döviz kurunun sizin kontrolünüzün dışındaki nedenlerle artmasına yol açacak bir ortam varsa, bu tür bir politikayı uygulamaya sokmamak gerekiyor. TCMB bu politikayı uygulamaya başladığında Avrupa’daki durum şu sıradaki kadar kötü değildi belki. Ama 2009’un sonlarından itibaren önce Yunanistan’ı, sonra da Portekiz’i ve İrlanda’yı tartıştığımızı unutmamak gerekiyor. Onları İspanya ve İtalya izledi. Üstelik 2010 içinde işe yaramayan bir dolu karar alındı. O zaman da Avrupalı liderler çok sayıda toplantı yapıp havanda su dövdüler. Kısacası eğer şu sıradaki kadar kötü değildiyse de bayağı kötüydü durum. Sonuçta Ağustos 2011’den itibaren risk alma iştahı belirgin biçimde azaldı ve lira kontrolümüz dışında önemli ölçüde değer yitirdi. Enflasyondaki yükselmede bu gelişmenin de önemli bir rolü oldu.
İkincisi, böyle bir politika uygulanırken asla enflasyonla mücadeleyi ikinci plana itmemek ve itiliyormuş algısını yaratmamak gerekiyor. TCMB’nin yeni politikasının uygulanmaya başlandığında, haklı ya da haksız böyle bir algının oluştuğunu sanıyorum çoğu yorumcu kabul edecektir. Türkiye’de yaşayanların dövizle haşır neşir olma alışkanlıklarının, 2001 krizinden küresel krize kadar olan döneme kadar belirgin biçimde azaldığı düşünülüyordu. Oysa kurdaki ani sıçramaların ve hele bu sıçramaların bir süre devam etmeleri durumunda, bu alışkanlıkların tekrar hatırlandığı görüldü. Böyle olunca da döviz kurunun enflasyonu etkileme gücündeki azalmalar kalıcı olamıyor. Üçüncü olarak, bu azalmanın kalıcı olma emareleri gösterip göstermediğini de dikkate almak gerekiyor.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.