Türk Lirası’nın değer kaybı ihracatta düşük teknolojili ve emek-yoğun sektörlere faydalı olacak.
Ekonomimizi kendiliğinden soğutacak termostat sistemi bu günlerde hâlâ devrede. Türk Lirası (TL) geçen yılın sonundan beri yabancı paralar karşısında yaklaşık yüzde 20 değer kaybetti. Hareket devam ediyor. Teorik olarak, Türkiye’de üretilen her şey bu yılın başından beri yüzde 20 daha ucuzladı. Yıllardır hep bunun ne kadar iyi olacağını dinlemiştik. İşte şimdi imtihan zamanı geldi. Kur intibakı, söylendiği gibi, ihracatı arttırır mı? Bundan hangi sektörler faydalanır? Sonuçlar yüzümüzü güldürür mü? Doğrusu ya, ben aynı kanıda değilim. TL’nin değer kaybına dayalı bir rekabet gücü kazanma stratejisinin Türkiye’nin önünü açmayacağını düşünüyorum. Düşük teknolojili sektörler çeşitlilik için iyidir ama onlara dayalı strateji olmaz. Türkiye’de olmaz. Gelin bakın neden böyle düşünüyorum?
Türk sanayiinin yapısına hiç baktınız mı? Bizim burada üretmek için ithalat yapmak gerekir. Hemen ikinci tespite geleyim: İlk tespit, bazı sektörler için diğerlerinden daha fazla doğrudur. Bilgisayar ve elektronik ürünlerde ithal girdi oranı yüzde 60’a yakındır. Mobilya üretiminde yüzde 40’ın üzerindedir. Otomotivde yüzde 30’lar civarındadır. Tekstil ve hazırgiyimde ise yüzde 20’nin altındadır. Şimdi TL değer kaybetse, hangi sektörün ürettiği mallar daha fazla ucuzlayacaktır? Elbette ithal girdi kullanımının düşük olduğu sektörlerin malları daha fazla ucuzlayacaktır. Üretiminde yoğunlukla ithal girdi kullanılan malların yabancı para cinsinden fiyatları TL’nin değer kaybından daha az etkilenecektir.
Üçüncü tespit ise şöyle olsun: Türkiye’nin yirmi birinci yüzyıla, düşük teknolojili mallar yerine orta teknolojili mallar ihraç eden bir ülke olarak girmesini sağlayan sektörler üretimde yoğunlukla ithal girdi kullanan sektörlerdir. Bu ille de böyle olmak zorunda değildir, ancak bu topraklarda böyledir. Türkiye baştan beri sağlıklı bir sanayi stratejisine ve yabancı sermaye stratejisine sahip olmadığı için vaziyet böyledir. Yatırım ortamı göstergeleri sınıfı geçecek kadar çalışmayı marifet sanan öğrenci mantığıyla tasarlandığı için vaziyet böyledir. Memleket seksen yıldır Allah’a emanet bir biçimde kendi kendine serpildiği için böyledir.
Hâlâ devam eden kur intibakı süreci, Türkiye’nin ancak düşük teknolojili sektörlerdeki ihracat şansını sınırlı bir biçimde olumlu etkileyecektir. Teknoloji yoğunluğu ve bu nedenle ithal girdi yoğunluğu yüksek olan sektörlerde, TL’nin değer kaybı nedeniyle daha büyük bir fiyat avantajı oluşmayacaktır. Avrupa pazarlarında ihracatçılarımızın durumu ile ilgili olarak, TEPAV iktisatçılarının çalışmaları 2 tespiti öne çıkarmaktadır. Öncelikle Avrupa pazarı, krizle birlikte, daralmış görünmektedir. Bu gelecek yıllarda da değişmeden kalacak gibi durmaktadır. İkinci olarak daralan Avrupa pazarında Türkiye düşük teknolojili mallarda, yükselen Güneydoğu Asya ülkelerinin rekabeti ile karşılaşmaktadır. Çin ve Vietnam işçiliğin ucuz olduğu ilk akla gelen ülkelerdir. Orta teknolojili ürünlerde ise Orta Avrupa ülkeleri rekabet avantajına sahip görünmektedir. Polonya ve Romanya gibi AB’ye sonradan üye olan ülkeler burada göze çarpmaktadır. Türkiye ise ne tam üyedir ne de ucuz işçilikte uzun süreli rekabete dayanabilir. TL’nin değer kaybının ihracat üzerindeki etkisi sınırlı olacaktır.
Sonuçta TL’nin değer kaybı hangi sektörlere faydalı olacaktır? Düşük teknolojili ve emek-yoğun sektörlere. Avrupa pazarı Türkiye için neden önemlidir? İhracatımızın teknolojik içeriğini yükselten bir ithalat talebine sahip olduğu için. Bu iki tespit uyumlu mudur? Hayır. O vakit, işler iyi değildir. Peki, cari açığı küçülecek midir? Evet. İhracat artışı sınırlı olursa nasıl küçülecektir? İthalat pahalılaşacağı ve büyüme yavaşlayacağı için ithalat azalacaktır. Yapısal bir değişiklik olmayacaktır. Nasıl arttıysa öyle azalacaktır. Bu arada, TL’nin değer kaybı büyümeyi kontrolsüz biçimde olumsuz etkileyecek ve Türkiye’nin yabancı yatırımcı çekme potansiyelini de doğrudan baltalayacaktır. İşin aslı değişmeden kalmaktadır. Türkiye’nin hâlâ bir sanayileşme stratejisi yoktur. Herkes kafasına göre takılmaktadır. “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” dediğim tam da budur.