Hafta sonunda Ekonomi Gazetecileri Derneği olarak AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile bir araya geldik. Avrupa’dan ekonomiye kadar geniş bir yelpazede gelişmeleri değerlendiren Bakan Bağış, konuşmasının bir bölümünde Türkiye’nin özgüvenine atıfta bulundu.
Belki teşbihte hata olmaz ama, konuşmaların içeriği ifadeyi destekleyince mesele teşbih olmaktan çıktı. AB Bakanı Bağış “Türkiye elinde limitsiz kredi kartı olan biri gibi dünyada geziyor’ dedi. Dünyada ekonominin batak, Türkiye’nin de bataklardan aldığı borçla finansmanını sağladığı gerçeğini düşünürseniz, bu amacını aşan bir tanımlama olarak karşımıza çıkıyor.
Ben de Bakan Bağış’ın medyamızın tutumu karşısında heyecanına kapıldığını düşünerek kendisine bir soru yönelttim. Ülkenin dış ticaret kaynaklı cari açığını hatırlatıp, bir bakkalın zarar ederken, cebinde limitsiz kredi kartıyla dolaşması benzetmesini yaptım. Türkiye aynı durumda mıydı?
Egemen Bağış, bunu ekonomik ve siyasi anlamda ülkenin taşıdığı özgüvene bağladı ve başarının dünyaya parmak ısırtacak düzeyde olduğunu söyledi. Tatmin olmayan bakışlarımı kendisi de hissetmiş olacak ki, ardından ekledi: “Elbette hesapsız harcama yaparsanız, limitinizi size hatırlatırlar.”
Oysa sorduğum soru çok açıktı ve muhtemelen Bakan Bağış da ne kast ettiğimi çok iyi anladı. Türkiye dışarıdan gelecek paraya, dünyayı fazla okumadan aşırı güven duyuyordu. Borç parayla ekonomiyi çevirmek zaten başlı başına sakat bir durum… Ama bir de geçmiş performansa dayanarak, aşırı güvenle yürüyorsanız, riskteyiz demektir.
Çünkü Türkiye’nin ekonomisini övmek adına baştan sona örneklendirilen ülkelerin hemen hemen tamamı, Türkiye’nin kibre kapılmasına neden olan ‘sürdürülebilir borçlanmanın’ da finansmanı sağlayanlar. Peki ya paralarını geri isterlerse? Diyelim ki istemediler, ya yeni kaynak aktarmaktan imtina ederlerse?
Size ekonomiyle ilgili çok şey anlatılabilir. Başarı hikâyeleri yazılabilir. Rakamlar içinde aklınız karışabilir. Fakat çok sade ve sağlam bir formülle durumun analizini yapabilirsiniz. Türkiye’de kaymak tabaka dışında büyük bir çoğunluk kredi kartıyla dönüyor ve borcunu çevirebilmek için kredi/gelir dengesindeki bir tersliğe tahammülü yok.
Esnafsınız, memursunuz ya da işsiziniz. Aybaşında maaş ödemenizin aksadığını düşünün. Bankaya olan kredi borcunuzu, kiranızı nasıl ödersiniz? Çocuğun okul masrafları da, zorunlu gıda harcamaları da işin cabası… Peki bu aksama 2-3 ay sürürse ne olur? İşte bireysel olarak sizin durumunuzla, ülkenin ekonomisinin hiçbir farkı bulunmuyor.
Ülkede bireyler ya da haneler devletin ekonomisinin minyatür bir biçimde sağlamasını veriyor. Bireyin durumu ne ise, ülke ekonomisinin de durumu aynı. Peki yarın işinize devam edeceğinizin garantisi var mı? İşte dünya pazarındaki daralma da sizin işsiz kalmasına denk geliyor.
Durum bu kadar basit ve net… Ama üzülerek görüyoruz ki, bazıları önlem almak yerine çaresizliğini görmezden gelip, cebindeki limitsiz karta güveniyor. Oysa gerçek Bakan Bağış’ın devamındaki ifadesinde gizliydi: “Sınırları aşarsanız, limitinizi size hatırlatırlar.” Ben de tekrar soruyorum: Bu sınırlara mesela Suriye de dahil mi?