Rüzgâr tersine döndükçe, uluslararası kuruluşlar, bizde sözde ekonomiyi yönettiğini idare edenleri kırmaya başladılar. ‘Eski dost düşman olur mu’ demeyin. Hayat amacının temeline parayı koyanlar, birbirini anında satabilirler.
Nitekim Suriye’ye müdahalenin başarılamamasının ardından, uluslararası kuruluşlar bir sevip, bir dövüp aba altından sopa gösteriyorlar. Diyorlar ki: ‘Haddinizi bilin. Hani hayaldi gerçek oldu diyordunuz ya, başarı hayaliniz bir anda kâbusa dönüşebilir.’ Bir yandan övgüler diziyorlar ki bunda ‘şimdilik ölmesin, önce bir parayı vuralım’ duygusunun büyük rolü var, bir yandan da daha çok kazanç için köşeye sıkıştırmaya devam ediyorlar.
Dünya Bankası’nın son raporuna bakalım. Alenen Türkiye’nin dünyadaki en kırılgan ekonomilerinden biri olduğunun altı çiziliyor. Rapor, risk olarak da cari açığı, yüksek kısa vadeli borçları ve şu anda 4 aylık ithalatı karşılayacak durumda olan rezervi gösteriyor. Detaylarına girmeyeceğim, isteyen basından takip etsin ama şu üç madde bile başka bir şey konuşmaya gerek bırakmıyor ki…
Bu arada ihtimallerden de bahsediyorlar. Dış finansman koşullarının kötüleşmesi durumunda… denilerek devamı getiriliyor. Riskteki ülkelerden biri de Türkiye… Çok özür diliyorum ama biz zaten yıllardır bu tehlikelere dikkat çekiyoruz. Ne diyorlar? Felaket tellalı… Dünya Bankası’na da aynı unvan ile hitap etmenizi bekliyoruz.
Şimdi hemen bakanlar Türkiye’nin yabancı sermayenin gözdesi olduğunu söyleyip, bankalarımızın yapısının sağlamlığı üzerinden savunma mekanizmasına girecekler. Hiç zahmet etmeyin. Ben size oradaki tabloyu da paylaşayım.
IMF uzmanlarının hazırladığı rapora göre yabancı bankaların Türkiye’deki payı, sektörün yarısına ulaşmış bulunuyor. Fakat her ne hikmetse toplam aktifler içindeki payı sadece yüzde 14. Ne güzel değil mi? Yüzde 14 para koyuyorsunuz, ama sektörün minimum yüzde 50’sini yönetiyorsunuz.
Hani üç kuruşa beş köfte olmuyordu? Demek ki neymiş? Sayın Başbakan nezdinde iktidarın meydanlarda bu sloganlarla atıp tutması bir şeyi değiştirmiyormuş. Sadece bankacılık üzerinden bile sağlama yapsanız, birileri ülkede 1,4 kuruşa 5 köfte yiyormuş. Boşuna demiyoruz ‘Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz’ diye…
Fakat siz yine de ‘Ama delikanlı adam’ diye desteklemeye devam edin. Bu arada cebinize de sahip çıkın. Çünkü çok övündükleri bütçenin belini de vatandaş olarak dolaylı vergilerle biz doğrultuyoruz.
17,4 milyar dolar açık veren 2011 bütçesinin gelirlerine baktığımızda, 254 milyar TL’ye yaklaşan vergi gelirlerinin yüzde 67,7’si vatandaşın mal ve hizmet satın alırken ödediği dolaylı vergilerden oluştu. KDV ve ÖTV geliri 103 milyar TL’yi aştı. Hani şu kredi borçlarına neden olan harcamalar…
Sonra da eleştirince kırılıyorlar. Sorarım size kimin kırılması gerekiyor? Çünkü birileri gözümüzün içine baka baka, bizi paramızla rezil ediyorlar.
hocam amatör bir yorumum olacak.Yabancı sermayeye bağımlı hale gelmişiz.Gerçek olanı siz gayet güzel anlatmışsınız. Sütümüz oldukça sağılacağız in.k olmuşuz haberimiz yok! Ot versinler yeter. Ekonomi yönetimine lafım yok mutlaka elinden geleni yapıyorlardır ama vatandaşı korumada yetersizler.MTV,ÖTV kol gibi vergiler ile her satışa %10 ortak oluyorlar,aldığın benzine %70 ötv kdv koyuyor. Ama bize koyan ne biliyormusunuz bu paralar her nasılsa dönüyor dolaşıyor borçtu faizdi yabancının cebine giriyor.Benim paramla beni beğenmiyor! KDV boynumuzun borcudur yoldur sudur hizmettir ama kalanı nasıl oluyorda bu sermayenin cebine akıyor vallahi Merlin e şapkayı ters giydirir! Kral çıplak biliyoruz ama yiyorsa söyle işte.Dediğiniz gibi kimse kırılmasın, gönlümüzden kalbimizden geçen ülkemizin refaha huzura kavuşmasından başka birşey değildir sizinde bizimde. Son zamanlarda okuduğum en cesur yazı olmuş (Atilla abininkileri ayrı tutuyorum). Elinize sağlık sayın Ünsalan.Saygı ve sevgilerimizle.
sayın ünsalan,
son günlerde yine manupülasyon başladı. birtürlü yanlışları algılayıp, daha doğrusu insanlara algılatıp ,doğruları kabulenerek( bu birazda zoru kabul etmek oluyor) bu sistemin böyle devem edemeyeceği gerçeğini kabul edemiyoruz. bu ekonomik gidişatın sonu yine hüsran, açıkcası bu seferki daha acıtıcı olabilir çünkü borçluluk çok daha yüksek noktalaara geldi, sanayi yapısı değişti,ar malı bağımlısı oldu. bende eski bir sanayici olarak bu acıyı yaşadım,yurt içi pazar payım sadece %20 idi,yani üretimimin %80 ini ihracat yapıyordum(en gelişmiş ülkelere-yanlış anlaşılmasın)ama maliyet problemlerinden ,fabrikamı kapattım,kendimi zor kurtardım.şimdi merak ediyorum,bakalım bu cari açık yaratan, halkı borçlandırarak yürüyen sanal sistem nereye kadar gidecek. çok zaman kalmadı, önce AB patlayacak, çünkü bu sistem avrupanın birsürü mamleketinde bile yürümedi, yürümeyecek, görürsünüz 10-15 ay içinde AB patlar,€ dan atılanlarla berber kavgaları başlar,(dikkatinizi çekerim ingilltere gemiyi terk etti,masa almanlara kaldı, ingiltere bu işin sonunu biliyor) o zaman bakaalım devletin borcu çok değil mavralarrı atanlar, özel sektör öder canım,kendi yurt dışındaki paraları nasıl olsa felan diyerek tv den tv ye dolaşan kahpeler ne diyecekler. ama dediğiniz gibi olan halka,esnafa.emekliye olacak. bu arada yazılarınızı devamlı okuyoruz, einize sağlık