Kendin piÅŸir kendin ye!
Sn. Feyzioğlu’nun, Sn. Başbakanla hukuksal çözümler görüşmesinden sonra, Sn. Başbakanın, yeni adalet bakanı Sn. Bozdağ ile Sn. Feyzioğlu’nun, ‘’sayın, sayına’’ görüşmelere başlamasının akabinde, belki piyasalarda bir durulma olur ve ortalık biraz sakinleşir diye ümit edilirken, medyaya yansıyan haberlere baktığımız da, adalet bakanının, sadece HSYK değil, Danıştay dahil tüm yargıda köklü bir değişiklik ve ‘’adalet bakanını ya da yürütmeyi’’ tam hakim kılacak bir dönüşüme gittikleri ekranlarda yerini aldı!
Eğer bu ön görüşmelerin arka perdesinde, medyada yer alan bu gelişmeler, gerçekten olacaksa artık sandıktan önde çıkan bir parti, tam anlamı ile ‘’kendin pişir kendin ye’’ sistemi ile ülkeyi yönetecek demektir.
Her ne kadar ekonomik bir anlamı yoksa da(!)  birde, Sn. Ecevit’in siyasi yaşamımıza kazandırdığı ve Sn. Feyzioğlu’nun tekrar ön plana çıkardığı ve tartışılan sayın sözcüğüne kısaca değinelim!
Her şeyden önce bir kişinin, eğer makam ya da geçerli bir ünvanı var ise ve bu ifade soy isminin başında söyleniyorsa, sayın sözcüğü kullanılmaz.
Ama yalın olarak soyadı kullanılacaksa, o zaman sayın konması gerekir.
Ayrıca makamla ve unvanla ifadede de aynı durum olması gerekir.
Örneğin sayın başbakanım, sayın bakanım, sayın genel müdürüm ya da sayın orgeneralim, sayın profesörüm denmez.
Zaten bu ve benzer unvanlar saygındır!
Gene bu ifadeleri, başta zikredilip sonrasında, bu kişilerin soy isimleri ifade edildiğinde de sayın kullanılmamamsı gerekir.
Eğer yalın bir şekilde soy ismi ile bir kişi ifade edilecekse, o zaman baş tarafa sayın kelimesi konması gerekir. Elbette bu çok yakın olmadığımız her kişi içinde geçerli bir ifade şeklidir!
Gene dümeni ekonomi rotasının dışına bastık demeyelim?
Aslında bu yaşananların şu anda ki kurda dahil, her türlü olumsuzluklar üzerinde doğrudan etkisi oluyor.
Bunun üzerine birde TCMB başkanının özelliklede 2013 yılında faizde yanılmış olması, kurda ve sakin bir yıl olacağında da yanıldım demesi ve son olarak, Ocak ayının ilk günlerinde ki gelişmelerde gözler önüne serilince, 2014 de seçimleri de dikkate aldığımızda daha çok yanılacağımız bir yıl olacak gibi görünüyor.
Bu son gelişmeler neden düzelme eğilimi gösteremediği de, işte bu piyasaya hükmedemeyişin bir sonucu!
Eğer denetim TCMB, ekonomi ve maliye bakanlıklarının  ya da büyük sermaye ve finans kurumlarının elinde olsa idi? Şimdiye kadar çoktan bir uyuşma içine girip kendilerini düze çıkarırlardı ama bu sefer durum çok farklı.
”Zira bu durumun alt gelir gruplarında ve seçmen kitlelerinde ciddi bir gerilim yarattığı ayan beyan izleniyor. Bununda sandığa ya da ücretlerde ki memnuniyetsizliklere yansıması durumunda, hem seçim sonuçları hem de bu güne kadar baÅŸarı olarak gösterilen ama çalışanın sırtından idare edilen sanal istikrarında yok olacağı görülüyor!”
İşte ekonomik korku da burada yatıyor.
İster istemez de herkes kendi başının çaresine, ‘’tak sepeti koluna herkes kendi yoluna’’ anlayışını aleni olmasa da içten içe yaşama geçiriyor.
Eğer yürütme, bir yandan çözüm üretiyorum görünümü içersinde, yasama ve yargı erklerini hatta bürokrasi içinde tam tersi ve daha etkin, kalıcı olma davranışlarına devam eder ve bu şekilde her gün medyada da yer almayı sürdürürse? Ne ekonomi düzene girer ne de toplum kesimleri sakinleşir.
Su uyur, düşman uyumaz(!) yabancı sermaye, yabancı yatırımcı, dolar, altın ve nakdi değerler hiç uyumaz!
Hem de faizler böyle at başı ya da bazı durumlarda (-) getiri yaratıyorsa?
El elin kaybettiğini ıslık çalarak ararmış! Kaybı olanlar ve bu gidişle kayba uğrayacaklarda bunun farkında ve bu oluşan hoşnutsuzluk da ekonomik istikrarsızlığın temelini sarsıyor…
Kıssadan hisse;
Bir dönem vatandaş daire yapılıp krizin teğet geçtiği ifade edilmişti!
Şimdi ise gene geometrik bir kuramla paralel devlet suçlanıyor.
Ancak geometri bilgimizle bu kurama da bir açıklama getirelim.
Paralellik benzerliği içerir.
Oluşan bir paralel devletten şikayet ettiğinizde? Kendinizde bu oluşumun paralelinde(!) olduğunuz için, bir anlamda kendinizi de bu paralel ifadelerle suçlamış olursunuz…