Hep böyle olur…
Hani derler ya bela üstüne bela geliyor diye!
Şimdi tüm bu yaşananların üstüne birde Euro, Dolar paritesin de, dolar lehine hareketler eklendi…
Bu nedenle biz bir yandan doların ateşini söndürmeye çabalarken, parite ateşi körüklemeyi sürdürüyor. 1,8 den 1,380’lere kadar gerilemesi hiç de hafife alınacak bir gelişme olmasa gerekir.
Hali ile elimizi nereye uzatsak boş kalmasının bir nedeni de bu olsa gerek.
Ama hiç hayıflanmayalım zira bizim Rusya gibi doğal kaynaklarımız, güçlü bir varlık fonumuz ve Çin gibi yüksek bir mali gücümüz yoktu!
Öncesinde ülkeye adeta çuvalla giren yabancı paraları ve yatırımcıları davul, zurna ile karşıladık.
Devletin temel kurumları olan, iletişim, enerji, madenler, limanları, TEKEL, SEKA hatta içdenizimiz, Marmara deniz yolcu taşıma işletmelerine kadar yabancılara sattık.
Alınan dövizleri ve nakdi kazanımları ise yol, geçit, köprü, konut ve benzeri beton temelli yerlere harcadık.
Bu dönemde ekonomi elbette canlanmış ve istihdamda artmıştı ama her inşaat kısa bir sürede sonlanır. Sonuçta gelir getirmeyen ve parayı yutan bir yapılaşma ile istihdamı sonlandıran ve işsizlik oranını zirve yapan bir ekonomik sorunla orta yerde kala kaldık!
Eğer bu iyilikler üst üste geldiğinde ve yüce Rabbim verdikçe verdiği dönemlerde, daha dikkatli bir pozisyon alsa idik bu günlerde daha dik durabilir ve bu kadar bedel ödenmemiş olurdu!
Dışarıdan ithal her ürünü dirhem, dirhem kullanmamız gerekirken biz tam tersi kendi içimizde ürettiğimiz bakliyattan bile tonlarca ithal eder bir savurganlığın içine duçar olduk… Sanırım rahmetli Vehbi Koç’a ait bir sözdür;
‘’Çeşmenin suyu her zaman böyle gür akmaz, testini zamanında dolduracaksın!’’
Biz su nasılsa akıyor, her daim çeşmeden içmeyi yeğledik ve testiyi boş bıraktık…
Sözün özü;
Susuz yaşanmayacağını testinin boş olduğunu görünce fark ettik, en büyük yanlışımız hatta bir nevi haddimizi bilmememiz ve düştüğümüz ekonomik durumda bu yüzdendir!