CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr Oğuz Oyan’ın verdiği bilgilere göre, ülkemiz iş kazalarında hayatını veya sağlığını kaybeden işçi sayısı bakımından Avrupa’da birinci, Dünya’da üçüncüymüş.
Bu istatistikler tam olarak gerçeği yansıtmasa bile “teknik emniyet” kıstaslarına göre parlak bir yerde olmadığımız doğrudur. Sanayide geçen meslek hayatımın ilk yıllarında Arçelik’in Sütlüce fabrikasında açtığımız çırak okulunda “teknik emniyet” öğretmenliği yapmıştım. Teknik emniyet konusunda bilinçli bir göz için “kaza geliyorum der”. Fabrikalar, tersaneler, inşaat şantiyeleri başta olmak üzere, her işyerinde normalden fazla kaza ihtimali vardır. Çünkü fiziksel ve kimyasal işlemlerden oluşan üretim süreçlerinde açığa çıkan enerji kaza ihtimalini yükseltir. Üstelik atölye ve şantiyeleri yönetenler, görevleri gereği “maliyet düşürme” peşindedir. Teknik emniyet önlemleri ise her zaman maliyeti arttırır. Kazaları azaltma üzerine düşünmeye başlamadan önce bu iktisadi çelişkiyi kavramak gerekir.
PRİM, HASAR VE TAZMİN
Kaza, denince akla gelen ilk kavram “sigorta”dır. Kaza sigortasının iki işlevi vardır. Birincisi, oluşacak hasarın parasal tazminidir. Buna pasif sigortacılık denebilir. İkincisi ise kaza ihtimalini düşürmektir. Buna da aktif sigortacılık demek gerekir. Tazminat ödemeleri transfer harcamasıdır. Milli geliri arttırmaz. Kazada kaybolan değer teorik olarak tazminata eşittir. Ancak prim ödemek, sigortalının, tazminat ödemek ise, sigortacıların nefret ettiği şeylerdir. Bu sebeple çoğu kez kayıplar karşılanamaz. Sigortacılığın daha doğrusu aktif kaza sigortacılığının esas görevi “kaza ihtimalini düşürüp” hem primleri, hem hasarları hem de tazminatı azaltmaktır. İşte, sigortacılığın milli geliri arttıran işlevi budur.
KAZANIN MALİYETİ ÖNLEMİN MALİYETİNDEN YÜKSEK OLMALIDIR
“Maliyetini kurtarmaz” hepimizin kullandığı bir deyimdir. Demek ki, bırakın bir işi yönetmeyi günlük hayatımızda bile harekete geçmeden önce iyi kötü bir “getiri-götürü” hesabı yapıp duruyoruz….
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.