İç piyasada yerli ürün hakimiyetinin sağlanması gerektiğini düşünenlerdenim. Çünkü birinci bu elde edilemezse ithalatın ele geçtiği bir yapı ortaya çıkar; ikincisi yerli üreticiniz yaşamaya devam eder; üçüncüsü içte sağlam olduğu için dışarıya daha kazançlı mallar satma olanağına kavuşur.
Fakat bunu sağlamak ancak bazı düzenlemeler, yerli üretimi teşvik ve en önemlisi kamuda yerli tedarik konusunda samimi alım eğilimi gibi tedbirler alabilirsiniz. Sağlıklı olan da, yerliyi geliştirecek, ithalatı dengeleyecek de budur.
Lakin niyetinizin bu olması, gelişi güzel biraz da mantığı zorlayacak işler içine girmenizi gerektirmez. Zira mantığı bir kenara bıraktığınız anda, yarar sağlamaya çalışıp, zarar verebilirsiniz.
Nitekim Ticaret Bakanı’nın yaptığı son açıklamada da tam bu görüntü veriliyor. Seçim öncesi hızını alamamış olacak ki, esnafı öveyim ve desteklediğimi göstereyim derken, ipin ucunu kaçırmış.
Öncelikle Bakan Pekcan’ın söylemini paylaşalım: “Marketlere sadece kendi markasıyla değil, bunları üreten üreticilerin markasıyla da ürün bulundurma zorunluluğu getiriyoruz. Üreticileri iç piyasada güçlendirerek, uluslararası piyasada da rekabetçi olmalarını öngörüyoruz.”
Ortada bir iyi niyet olduğu kesin. İfadenin ikinci bölümünden bunu anlıyoruz. Aslında aynı şekilde de düşünüyoruz. Ama derler ya ‘cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir’ diye, durum tam da öyle.
Birincisi bu ekonomik sistem içerisinde hiç bir perakende noktasını, bir ürün alımı konusunda zorlayamazsınız. Ancak kamu alımlarında rekabetçi kılabilirsiniz. Lakin özel sektöre ait bir yeri, ‘şunu al bunu alma’ diye yönlendiremezsiniz. Yaptığınız anda Ticaret Kanunu’ndan Rekabet Kanunu’na bir dizi kuralı ihlal edersiniz.
İkincisi bunu yaparak marketlerin rafına yerli mamulleri sokamayacağınız gibi, private label denilen, özel markalı üretimlerin yapılmasını da önler, onlara da ithalat yolunu açarsınız. Yani perakendeci içten tedarik yerine, dıştan mal getirmeyi tercih eder. Burada zorluk çıkarırsanız, market markalı ürün satmaz.
İşte bu durumda da tüketiciyi vurursunuz. Çünkü pazarlama ve benzeri maliyetleri olmadığı için tüketiciye fiyat / kalite dengesini sunan bu üretim tarzı, dünyada örneklerinden görüldüğü üzere, o üretimi yapanın da zaman içerisinde para kazanarak markalaşmasını sağlıyor.
Yani üçüncü başlık olarak da imalatı gerçekleştiren küçük ve orta boy işletmenin yemeğine kan doğrar, onun daha az maliyetle markalaşmasının önünü tıkarsınız. Dördüncüsü, ülkedeki en büyük sorun olan atıl kapasitenin bu yolla değerlendirilmesini engellersiniz.
Velhasıl kelam kulaktan dolma bilgilerle hamle yaparsanız; etkilerini saatlerce anlatabileceğim bu söyleminizle kaş yapayım derken göz çıkarırsınız. Biraz araştırma lütfen…