Eğitimde iş iyice çığırından çıkmaya başladı. Eğitimi yönettiğini iddia edenler, kısır iç kavgalarının kurbanı yaptıkları çocuklara çözüm sunmadan, günübirlik politikalar uyguluyorlar. Üstelik bunu da büyük bir hırs, ihtiras, akıldışılık ve haddini aşan bir tavır içinde hayata geçiriyorlar.
Diyeceksiniz ki hangi alanda hadlerini aşmıyorlar? Artvin’den kuzey ormanlarına, basın açıklaması hakkından tüketici hakkına kadar her şeyi engellemek için binbir oyun içindeler. Fakat iş iyice rahatsızlık verici boyuta ulaştı.
Ne giyeceğimizi, ne yiyeceğimizi, kaç çocuk yapacağımızı, nasıl insan olacağımızı, aynaya bakmadan bize anlatan bir zihniyet, özür dileme erdemini bile gözetmeden günübirlik işlere imza atıyor.
Meşhur dershaneler tartışmasından bahsediyorum. Dershaneler olmalı mı; olmamalı mı? İşin ilkesini konuşacaksan elbette olmamalı. Fakat bunu tek başına tartışmanın hiçbir anlamı yok.
Eğer siz eğitim kalitenizi buna ihtiyaç bırakmayacak türde yapar, eğitim ile öğretimi ayırmaz, birini var, birini yok saymaz,  çocukları, gençleri sınava hazırlamak yerine hayata hazırlamayı tercih ederseniz, eğitiminizin temelini bilim ve akıl oluşturursa sorun zaten kendiliğinden çözülür.
Aksi takdirde tüm bunları düzeltmeden, sistemi de sınav odaklı bir biçimde aynen devam ettirerek ve var olan sorunlu müfredatı ve eğitim şeklini daha da sorunlu hale getirerek dershaneleri kapatamazsınız.
Bu durumda özel ders ihtiyacı doğar. Nitekim bu kafayla devam edilirse sonuç da bu olacak. Fakat anlaşılıyor ki Milli Eğitim Bakanlığı’nı yönetenler kendi çapına uygun olarak ve yine haddini unutarak çözümü bulmuş bile.
Olay, Pak Eğitim İş Sendikası Başkanı Abdullah Kayışkıran’ın, MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’in Anayasa Mahkemesi’nde yaptığı konuşmasını aktarmasıyla ortaya çıktı. Müsteşarın ifadesine göre özel ders almak suç sayılacak. Ama bir tane alırsanız değil, iki tane alırsanız.
Özel dersi savunacak değilim; ama ihtiyacı da görmezden gelmek mümkün değil. Fakat bu nasıl bir kafadır; nasıl bir haddini bilmezliktir? Derler ya balık baştan kokar; en baştaki haddini bilmeyince, olay kademelere kadar sirayet ediyor.
Adama sorarlar: Sen kimsin, özgür bir birey olarak benim alacağım özel derse karışıyorsun? Tekrar soruyorum; sen kimsin? Vatandaş senin memurun değil; sen de vatandaşın ebeveyni ya da işvereni değilsin. En fazla personelin olan devlet okullarındaki öğretmenlere özel ders vermeyi yasak hale getirebilirsin. Bu inisiyatifin dahilindedir.
Vatandaşın yerine karar verme hakkını hangi cüretten alıyorsun? Eğitimci olarak önerebilirsin; tavsiyelerde bulunabilirsin ama suç sayamazsın. Anayasa Mahkemesi’nde örneğin mezun olan 1 milyon öğrencinin durumu ne olacak gibi yanıtlayamadığınız sorular ortada dururken, yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış cinsinden bu tavır ne?
Sen hangi hadle ve hakla bana ait olan bir kararın sınırlarına giriyorsun? Aklınızı kendinize saklayın. Önce doğru dürüst bir tane sorunlu olmayan sınav yapmayı becerin de sonra eğitimden söz etmeyi deneyin.
Kuşak katliamı mı amaçlıyorsunuz; laf olsun diye mi konuşuyorsunuz; ne yapmaya çalışıyorsunuz? Şu Milli Eğitim Bakanlığı’nda işin doğrusunu söyleyecek bir tane hukukçu yok mu? Kapatın bari okulları, siz de kurtulun, vatandaş da kurtulsun. Yeter artık; haddinizi bilin.