Bir ülkede seçimle işbaşına gelebilirsiniz. İnsanlara farklı vaatlerde bulunarak en yüksek oranda oyu alabilirsiniz. Mecliste çoğunluğu ele geçirebilir, yargıdan bürokrasiye her yerde yapılanabilirsiniz. Kimseyi dinlemeden evrensel hukuku altüst ederek kanunlar çıkarabilirsiniz.
Medya operasyonları yapıp, yaptığınız yanlışların üzerini örtebilirsiniz. Hukuka aykırı ama yaptığınız kanunlara uygun icraatlara imza atabilirsiniz. ‘Ben yaptım oldu’ diyerek, meclis gücünüzü kullanıp, köşke onaylatıp, çıkarttığınız kanunlara uyulmasını dayatabilirsiniz.
Fakat bunların hiçbiri doğayı bağlamaz. Doğanın dengeleriyle oynayıp, bilime ters düşüp, kanunlara uydurarak yaptığınız işlemler, doğanın kanunu karşısında geçersizdir. İşte daha önce Van’da, Adapazarı’nda, Düzce’de, nicelerinde ve son olarak da Samsun’da yaşanan durum sadece budur.
Üzerine yapılan yapının nasıl olduğu ikinci plandadır. Çünkü daha başlangıçta dere yatağını tercih ederek doğaya karşı en büyük meydan okumanızı gerçekleştirdiyseniz, gerisi teferruat kalır. 1999 yılındaki Marmara Depremi’nde yıkılan Adapazarı yerinden taşındı mı? Hayır; şehir yeniden oraya kuruldu. Yani ders almıyoruz.
Samsun’da dere yatağına TOKİ konutları kurmuşsunuz. Şimdi de yaşanan felaketi ‘afet’ olarak nitelendiriyorsunuz. Peki daha öncesinde 60-70 metre olan ve bu selde taşan Mert Nehri’nin yatakta 50 metreye kadar daraltılıp, iskana açılmasını ne yapacağız?
Burada gecekondular oluşmuş. Kamu da bunun sağlıklı olmadığına kanaat getirip, kentsel dönüşüm uygulamış. Görünen o ki dönüşen kentselden çok rahtsal olunca, binalar aynı yere kurulmuş.
Bununla da yetinmemişsiniz, yatağı daraltılan nehre bir de bent kurmaya kalkmışsınız. DSİ’nin bu eseri (!) suları tutmaya yetmeyince kapaklar patlamış. Bakan Bayraktar yer seçiminde bir hata olmadığını açıkladı.
Oysa 2011 Kasım’ında Rize’deki sel sonrasında Başbakan Erdoğan ‘Dere yataklarına ev yapmayın’ dememiş miydi? İstanbul İkitelli’deki su baskınını hatırlayalım. O zaman da Başbakan bu güzergâhtaki tüm yapıların yıkılacağını açıklamıştı.
Ben de bir soru sormuştum: ‘Ataköy Konakları da aynı yerde, yani Ayamama Deresi’nin üzerinde. Onları da yıkacak mısınız:’ Elbette ne yanıt geldi, ne de TOKİ tarafından yapılıp trilyonlara satılan bu binalara dokunuldu.
Oysa ben aynı soruyu 2004 yılında şimdinin Çevre ve Şehircilik Bakanı, o dönemin TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’a da yöneltmiştim. Kendisi burada gerekli tetkiklerin yapıldığı ve inşaatların doğru inşa edileceğini söylemişti. Halen aynı fikirde mi?
Üstelik Samsun Canik’te yaşanan olayın bir ay öncesine gittiğinizde ilginç detaylara da rastlıyorsunuz. Bu arazinin ilçedeki belediye başkanının kardeşine ait olduğu iddiaları ortaya atılıyor. Fakat yerel basın baskı altına alınıp, yüklü tazminat davaları açılıyor.
Peki son derece alnınızın açık olduğu bir işte, neden bu kadar rahatsız olursunuz? Aynı rahatsızlığı Habertürk’teki yayına bağlanan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı’nın agresif tavırlarında da gördük. İşin aslı şu: Bu iktidar bir güç zehirlenmesi içindedir ve hızla kendini kaybetmektedir.
Doğa sizin kanunlarınıza uymak zorunda değil. Sizin istatistik değerinizle de ilgilenmiyor. Yani yüzde 99 da oy almış olabilirsiniz. Bunların hiçbir hükmü yok. Bilime aykırı iş yapıyorsanız, doğa muhalefetini koyar. Korkarım bu aklını kaybetmişler sonunda doğayı da Silivri’ye koyup, hükümete muhalefetten yargılayacaklar.