İstikrar Dedikleri

Ülkede her seçim döneminin ve sonrasında ekonomik bazda her sıkıntılı sürecin sihirli kelimesi ‘istikrar’ olarak önümüze konuluyor. Ekonomideki istikrar. Siyasetteki istikrar gibi vurgularla bazen oy toplanıyor, bazen de aba altından sopa gösteriliyor.

Ülkede bir istikrarın söz konusu olduğu gerçek… Fakat burada sorgulanmayan nokta ve ortaya konulması gereken soru ‘neyin istikrarı’… Yılları sair borçlanmanın mı? Bazılarının vergi bile ödemeden toplumdan sıyrılarak zenginleşmesinin mi? İnsanlar geçim sıkıntısı içinde yanarken, ‘sorun yokmuş’ gibi davranılmasının mı?

Nedense ‘istikrar’ vurgusu genellikle bu dönemde zenginleşmiş tayfa ve onun medya organları tarafından ortaya konuluyor. Peki bir ülkede işin sağlamasını yapmanın en rahat yolu ne? Piyasa… Lakin oradan da faiz, borsa, döviz üçgenini algılattıkları için cümle alem bu fotoğrafa bakıyor.

Oysa reel piyasalarda durum çok hoş değil. Bir ülkede reel sektörü konuşacaksanız, en sağlıklı sağlamayı esnaf üzerinden yaparsınız. Bu ülkede çıkarılan vergi ve prim afları olduğuna göre, kazanan bir esnaf kesimden bahsetmek mümkün mü? Yağında kavrulmanın, yanında bir kişi de olsa adam çalıştırmanın çok uzağına düşen bir esnaf tablosundan bahsediyoruz.

CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Başbakan Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle bir dizi soru yöneltti. Konu özetle, esnafın ne durumda olduğu idi. Yanıtı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik verdi ve acı tablo ortaya çıktı.

“2002 yılında 205 bin olan kapanan işyeri sayısı geçen yıl 435 bine yükseldi. 1 milyon 390 bin işyeri sahibinin toplam prim borcu da 17,3 milyar TL’ye ulaştı. Yeni açılan işyeri sayısı son 4 yılın en düşük seviyesine inerken, kapanan işyeri sayısı da 10 yılın en yüksek düzeyine çıktı. Yalnızca geçen yıl tam 435 bin 520 işyeri, kapısına kilit vurdu. İşyerini ayakta tutmayı başaran her 4 esnaftan 3’ü de borç denizinde yüzüyor.”

Peki bu nasıl istikrar? Toplumun temel direği yıkılırken, hangi piyasadan bahsedeceğiz? Kapanan ve açılan sayılarına da tek başına takılmayın. Çünkü vergi, prim ve tazminat borçları nedeniyle işyerini kapatamayan esnaf, sanatkâr ve KOBİ’nin de sayısı azımsanmayacak ölçüde…

Denilebilir ki iktidar esnafı ve KOBİ’yi gözden çıkardı. Çok ciddi ağa sahip zincir marketlerdeki ciro düşüşleri, personeli işten çıkarması, hak kayıplarına neden olan ücretlerin asgariye düşürülmesi, mesai saatlerinin artırılması gibi konularda yaşananları ne yapacağız?

Yetkililer çıkıp KOBİ kredilerindeki artışlardan bahsediyor. O zaman kamunun banka şubelerinde elinde cep telefonuyla gezen, Ankara’ya yakınlığı ile övünen, banka personeli olmadığı halde insanlara bir telefonla kredi çıkarıp, komisyon alan adamlar kim? Bunlar kredileri nasıl, hangi yetkiyle ve ne sıfatla yönlendiriyorlar?

Hatta bu insanların kamu bankalarında personel ataması yaptıracak güçte olduğu da iddia ediliyor. En azından bu konuda teklif yaparak ve övünerek ortada gezme cesaretini nereden buluyorlar. Banka şube müdürleri neden bu adamları özel insanlarmış gibi ağırlıyor. Alındığı söylenen komisyonlar aracıya mı, başka yere mi gidiyor.

Görünen o ki, gerçek piyasada iş zıvanadan çıkmış. Kimileri borç batağında boğulurken, kimileri birileri eliyle kalkındırılıyor. Peki kim bunlar? Tekrar başa dönersek, çarşaf çarşaf haber yapılan, sürekli vurgulanan, televizyonlarda altı çizilen istikrar, kimin istikrarı? Vatandaşın mı? Peki o da borç batağında kıvranmıyor mu? Anlaşılır gibi değil.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir