İran ile Birleşmiş Milletler arasında gerçekleşen uzlaşı son derece tarihi bir kırılma anlamına geliyor. Elbette burada yine de her şey bitmiş gibi bir tavır almak güç. Her ne kadar hikâye arayan piyasalar bu işe sarıldıysa da, soğukkanlı bir biçimde çelişkileri, fırsatları ve olasılıkları okumak gerekir.
Öncelikle umarım bölge açısından bu rahatlama kalıcı olur. Yaklaşık 1,5 sene öncesinden beri İngiltere temelli uluslararası iş dünyasının İran’da yatırım olanakları için harekete geçtikleri biliniyor. Şu anki tablo, paylaşım savaşında Rothschild – Rockefeller kavgasının son raundunda İngiltere tarafının sayı yazdığını gösteriyor.
İran’ın ambargolardan kurtulması Türkiye – İran ilişkilerini nasıl etkiler? Aslında bizim adımıza sorulması gereken soru bu… Her ne kadar ihracatçımız, pazarda kısa sürede 10 katı büyümeyi bekliyorsa da işin bir de ekopolitik tarafı var.
Bugüne kadar tek çıkış kapısı olarak Türkiye’yi kullanabilen İran’ın serbestisinin artmasıyla birlikte farklı alanlara kayması, bölgede daha etkin bir güç olarak ortaya çıkması kaçınılmaz. Bunlar bildiklerimiz; bir de kapalı kapılar ardında bilmediklerimiz var. Onlar da deşifre olur mu dersiniz?
Ama katılıyorum İran asla ihmal edilecek bir kapı değil. Bu işin nasıl şekilleneceğini ise bizim açımızdan zaman gösterecek. Ambargolu süreçte ne ektiysek, muhtemelen onu biçeceğiz. Diğer komşularımızla olan hasat ise insanı korkutmuyor değil.
Gelelim İran’ın ambargolardan kurtularak rahatlamasına… Bunun bölgedeki hesaplar açısından da sonuçları olacaktır. Güney sınırımızda yaşananlara İran’ın destek vereceğini sanmıyorum. Buradaki anlaşmazlıklar, bu mutabakatın ömrünü nasıl etkiler; mutlaka düşünülmelidir.
Elbette bir başka bakış açısında da İran ile Rusya’nın partner olmasına karşılık, bölgesel dengeler açısından aynı zamanda rakip olmaları… İşte bu faktör fotoğrafın tümünü nasıl şekillendirecek onu da zaman gösterecek. Ama mutlaka üzerinde çalışması gereken bir konu.
İşin olmazsa olmazı ise bölgede huzurun ve ortak çıkarların öne çıkması için, aradaki dengeleyici gücün istikrarlı ve bağımsız politikalar yürütebiliyor olması… İşte tam bu noktada da devreye Türkiye giriyor. Ne yazık ki ülkemiz bu role soyunabilecek tek adresken, son 5 yıldır sistematik bir biçimde bölgeye kaos ve sıkıntı ihraç etmesi bizi oyun dışında bırakıyor.
Tümünü alt alta koyduğunuzda ise tek bir sonuç çıkıyor. İran serbestlik kazanması önemli bir kırılma noktası, ama bu süreçten sonra bölgenin dengelenmesinin anahtar ülkesi Türkiye… Onun da bu iktidar zihniyetiyle sağlanması mümkün gözükmüyor.
Kısacası ilginç bir sürece girdik. Bugünden peşin kararlar verip, kanaatler oluşturmak, önemli sapmaların yaşanmasına neden olur. Her ihtimali iyi değerlendirmek, farklı yol haritaları çıkarmak ve buna göre ekopolitik bir denge sağlamak gerekiyor. Bunun da tek adresi barış ve işbirliğini esas alan Atatürk’ün Türkiyesi… Bunun olmazsa olmaz olduğunu ise, bence süreç içinde herkes anlayacak. Ya barış türküleri eşliğinde ya da gözyaşları…