Yumuşak iniş için sermaye akımlarının vergilendirilmesini, orta uzun dönem için de yapısal reformları devreye sokmanın zamanıdır.
Başlıkta kullandığım iniş kelimesi İngilizcesi landing olan kelimenin çevirisi. Bu kelime İngilizcede daha çok uçağın yere inişi için kullanılıyor. Eğer uçakta bir arıza yoksa ve eğer pilot yeterince deneyimliyse uçağın yere inişi, içindeki yolcuların neredeyse hissetmeyeceği kadar yumuşak olur. İngilizcede ‘soft landing’ denilen bu deyimin Türkçesi yumuşak iniş olarak veriliyor. Eğer uçakta bir arıza varsa ya da pilot yeterince deneyimli değilse o zaman iniş sarsıcı olabilir. Türkçede sert iniş denilen bu deyimin İngilizcesi ‘hard landing’dir. Sert iniş birden fazla biçimde görülebilir. Bazen uçaktaki arıza, tekerleklerin açılmaması gibi bir arızadan kaynaklanırsa uçak gövdesinin üzerine inebilir. Bu, en sert iniş biçimlerinden birisidir. Bazen de arıza çok daha ciddi olur ve uçak iniş yapamaz. Hiçbir uçak havada kalamayacağına göre bu durumda yere çakılmak kaçınılmaz olur.
Ekonominin soğutulması
Aşırı ısınmış bir ekonominin geleceğiyle ilgili tahminler yapılırken uçağın bu üç farklı iniş biçiminden giderek benzetmeler yapılır. Her ekonominin bir potansiyel büyüme gücü vardır. Bunu genellikle uzun dönem ortalamalarıyla ölçeriz. Bu ölçüm işinde son yılların büyüme oranlarına biraz daha fazla ağırlık vermek doğru olur. Çünkü ekonomideki değişimi son yıllar daha fazla yansıtır. Bu ortalama oran, geçmişteki geleneklere, sanayileşme modeline, tüketim kalıplarına, yatırım eğilimlerine göre ortaya çıkmaktadır. Eğer bunları değiştirecek yapısal dönüşümler gerçekleştirilebilirse o zaman bu potansiyel büyümenin üzerinde de sağlıklı biçimde büyümek mümkün olabilir. Buna karşılık yapısal reformlar yapılmadan mevcut sistemle büyüme oranı zorlanırsa ekonomi ısınmaya başlar. Uçak benzetmesine dönersek motorlardan birinin veya ikisinin arıza yapmasıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Türkiye’nin potansiyel büyüme oranı, yani uzun dönemli büyüme ortalaması yüzde 5’in biraz altında çıkıyor. Bu oranı son on yıla ağırlık vererek düzeltirsek kabaca yüzde 5.5 dolayında bir potansiyel büyüme oranı elde ederiz. Ekonominin bu oranın altında büyümesi halinde potansiyelimizi yeterince kullanamadığımızı, üzerinde büyümesi halinde ise potansiyelimizi zorladığımızı ve bunun sorun yaratacağını söylememiz yanlış olmaz.
YumuÅŸak iniÅŸ mi sert iniÅŸ mi?
Türkiye’nin 2010 yılında sağladığı yüzde 8.9 oranındaki büyüme, potansiyel büyüme oranının yaklaşık 3.5 puan üzerinde bulunuyor. 2009 yılında yüzde 4.7 oranında küçülmüş bir ekonominin 2010 yılında yüzde 8.9 büyümesi, potansiyelini zorlaması anlamı taşımaz. Ne var ki 2011 yılındaki gidişat da 2010 yılındakinden farklı görünmüyor. Sanayi üretimi ilk çeyrekte yüzde 14.4 büyümüş, kapasite kullanımı da geçen yıla göre 6 puan yüksek çıkmışsa büyüme de yüksek çıkacak demektir. Bu göstergelere ek olarak cari açıktaki hızlı artışın sürmesi, karşılık oranlarının yükseltilmesine rağmen kredilerdeki artış hızının devam etmesi de büyümenin yüksek çıkacağının işaretleridir. Yani eğer bu eğilim, yılın kalan bölümünde de sürerse Türkiye 2011’de potansiyel büyümesini aşırı zorlayacak demektir. Bu durumda piyasanın bir düzeltme yapması kaçınılmaz olacaktır. İşi piyasaya bırakmadan yumuşak iniş yapmak için kategorik karşı çıkışları bir yana bırakarak kısa dönemde maliye politikasının ve onun bir parçası olan sermaye akımlarının vergilendirilmesinin, orta uzun dönem için de yapısal reformları devreye sokmanın zamanıdır. Aksi takdirde sert inişle çakılma arasında bir tercih yapmaya zorlanabiliriz.