Son dönemin en önemli gündem maddesini iflas ertelemeleri oluşturuyor. Daha önce konuyu gündeme getirdiğimizde burun kıvıranlar, şimdi açıktan dile getirmeye başladı. Türkiye Bankalar Birliği Başkanı’nın ardından reel sektörden bu konuda sesler yükselir hale geldi.
Ne var ki hakikat payı da olmakla birlikte iş, kötü niyetlilerin ödeme yapmamak için kullandığı bir metot vurgusu üzerine yoğunlaşır oldu. Böyle firmaların olduğunu, fırsatçılık yaptığını herkes biliyor. Fakat meseleyi bundan ibaret tutmak, gerçeği görmezden gelme sonucunu doğurabilir.
Çok küçük bir dilim bu yolu tercih ederek, zor durumdaki insanlara ikinci bir darbeyi vursa ve onların problemini gölgelese de, aklıselim içinde buna izin vermemek lazım. Zira problem gerçekten çok büyük ve kritik…
Meseleyi bugünden okumaya kalkarsanız, yüksek ihtimalle kötü niyet çerçevesinin içinde kalmayı tercih eder; daha bir büyük bir tsunamiyi görmezden gelirsiniz. Bu sorunun ilk sinyalleri, iki yıl ortalamaya uzayan vadeler, düşen iş hacmi ve şiddetini arttıran tahsilât sıkıntısı ile birlikte geldi.
Uzun zamandır bu konuya dikkat çekiyorum. Piyasalarda yayılmış, sinsi, yıpratıcı ve ani bir krizden çok daha büyük zararlar veren, sağlam firmaları da riske eden bir buhran yaşanıyor. Sadece herkes ötelemeyi başarmak için adına ‘kriz’ demiyor.
Fakat meselenin iliklere kadar hissedildiği, sadece bankaların kredileri erken çağırma girişimlerinin dillendirilmesiyle bile anlaşılıyor. Şimdi buna yönelik bazı çalışmalar yapılacağı duyuruldu.
Bence böyle bir girişim önemli. Fakat çalışma kötü niyetlileri ortaya çıkarmaya yönelik olmamalı. Çünkü zaten iflas mahkemelerinin, iyi niyetli ile kötü niyetliyi ayırabiliyor olması lazım. Şayet orada bir aksama varsa, ona yönelik düzenlemeler yapılabilir.
Oluşturulacak komisyon, önyargılardan uzak, uzmanlardan oluşan, reel sektör temsilcilerinin de yer aldığı, şucu bucu diye ayırım yapmayan, devekuşu sendromuna kapılmadan, sorunun gerçeğini tespit edip, çözüm yolları arayan bir yapıda olmalı.
İşin siyaseti, şakası kalmadı. Firmalarımızı kaybediyoruz ve artık sorun ilk bin firmaya dahi sirayet etmiş vaziyette. Hele ki söylendiği gibi bankalar kredileri çağırmaya başladıysa, sonuçta oluşacak fotoğraftan hiç memnun kalmayız.
Daha da kötüsü bu sonuç işsizlikten ihracata, bütçe finansmanından bankacılığa kadar her alanı vurur. O yüzden sorunu gizlemek değil, kabullenip çareleri ortak bir akılla ortaya çıkarmak gerekir. Aksi takdirde çok üzüleceğiz.