Demokratik bir ülkenin olmazsa olmaz unsurların biridir yasama organı… Tıpkı yürütme, yargı gibi… Yapılan seçimler sonucunda burada ortaya çıkan tablo, ülke insanı adına yasa çıkarma ve düzenleme yetkisini verir.
Yürütme ise, meclis tarafından oluşturulan yasaları yürütmekle görevlidir. Çünkü politika uyguladığı için taraftır. Siyasi partilerin kendi programlarına uygun icraatlar, ülkedeki diğer insanlar tarafından kabul edilmeyebilir. Hatta bu icraatlar keyfiyet de arz edebilir.
Yasama gücünün meclise verilmesi ise yapılan uygulamanın kanunlarla düzenlenmesi ve muhalif görüşlerin de bu düzenlemelerde söz hakkı elde etmesini sağlar. Hatta çıkan kanunda yasalara aykırılık olduğu düşünülüyorsa hukuka başvurulur ve hukuk da yapılan uygulamanın kanunlara uygun olup olmadığına bakar.
Bu erklerin hiçbiri diğerinin üzerinde değildir. Ama hukuk yasama gücüyle oluşturulan kanunlar adına denetçi olduğu için, biraz daha üst pozisyonda yer alır. Peki bugün gelinen noktada manzara ne?
Yürütme, tek parti iktidarının elinde… Yasama, yüzdesel bazda tek partinin kontrolünde… Hukuk son Anayasa Mahkemesi ve HSYK operasyonları ile ya denetime girmiş ya da kelle koltukta çalışıyor. Kanunların onay mercii Cumhurbaşkanlığı da aynı partinin içinden çıkmış. Peki bir alt detaya bakalım.
Çoğunluğu elinde bulunduran parti içinde bir demokrasi söz konusu mu? Yani aklıselim birileri çıkıp, yapılan bir uygulamanın yanlış olduğunu söyleyebilir mi? Bugüne kadar söyleyenlerin tamamı siyaset dışı kaldı. Öyleyse yanıt, hayır… Netice olarak Türkiye’yi tek parti bile değil, tek adam yönetiyor.
Son olarak seçimlere giderken bu tek adam, yeni bir manevra yaptı. Ömrünü tamamlamış bir hükümete Kanun Hükmünde Kararname yapma yetkisi aldı. Bunu da seçim sonrası kurduğu yeni hükümete devretti.
Bakanlıkların yapısının değiştirilmesinden memuriyetin yapısına, yargıdaki değişimden Tübitak’ın yapısında oynamaya, sit alanlarını yapılaşmaya açacak düzenlemelerden azınlıklara ilişkin değişikliklere, tapuları dahi anlamsız kılacak girişimlerden ithal doktor ve hemşireye kadar uzanan geniş ve tartışılması gereken tüm hususlarda değişim Kanun Hükmünde Kararname ile yapıldı.
Hiç kıvırmaya gerek yok. İktidar, daha önce hukuktan dönen ya da mecliste tartışma çıkaran tüm konuları Yasama organının hakkını gasp ederek Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye’ye dayattı.
Bunun üzerine ana muhalefet partisi Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Sonuç? 7 ret, 7 kabul, başkanın oyunun ağırlık kabul edilmesiyle KHK yetkisinin iptal istemi reddedildi. Zaten mevcut Anayasa Mahkemesi yaklaşımında da aksini kimse beklemiyordu.
Hangi partiye oy verdiniz bilmiyorum. Aslında bunun çok da önemi yok. Zira gözüken manzara partileri saf dışı bırakıyor. Buna iktidar partisi de dahil. Bakanlar Kurulu ve gerçekleşmeler ışığında Başbakan Erdoğan tüm yetkileri elinde toplamış durumda. Hukuk da buna ‘olur’ verdi. Ama siz vermeyin. Üstelik hangi partiye oy vermiş olursanız olun. Eğer samimiyetle demokrasiye inanıyorsanız, yasama organına verdiğiniz hüküm yetkisinin gasp edildiğini de görüyor olmanız lazım.
Ben kendi payıma alenen deklare ediyorum. Hükmüm hükümsüzdür.