Hollanda Hastalığı; ekonomide para biriminin aşırı değer kazanması sonucunda ortaya çıkan negatif gelişmeleri anlatmakta kullanılan bir deyimdir. Bu deyim ilk kez 1977 yılında The Economist Dergisi tarafından kullanıldı. Hollanda’da 1959 yılında büyük doğal gaz rezervleri bulununca Hollanda Florini hızla değerlendi ve ülke giderek bir ithalat ülkesi haline dönüştü. Üretim düştü, GSYH büyümesi durdu. Benzer bir durum Venezuela’da her şeyin petrole dayanır hale gelmesiyle oluştu. Petrol fiyatları düşünce ülke ithalat yapamaz hale geldi.
Hollanda hastalığı yararlı bir gelişmenin nasıl zararlı bir sonuca yol açabileceğini anlatmak için kullanılıyor. Bu hastalığa yakalanmamanın yolu ise bu değişimin yaşandığı dönemde harcamaları artırmayıp fazla gelirleri bir fonda toplamaktan geçiyor. Bunu da en iyi biçimde Norveç yaptı. Kuzey Denizinden elde edilen petrol Norveç’e hiç beklemediği bir ek gelir sağladı. Norveç hükümeti buradan gelen geliri kullanmadı ve bir fonda topladı. Bu fon, devraldığı petrol gelirini dünyadaki yatırım projelerine borç vererek faiz geliri elde ederek büyüdü. Bugün bu fonun değeri 1 trilyon dolar dolayında bulunuyor. Böylece Norveç, petrolden gelen bu olağanüstü gelirin ekonomiyi bozmasına izin vermemiş oldu.
Türkiye’de 2001 krizi sonrasında IMF’nin gözetiminde uygulamaya konulan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla birçok önlem alındı bazı yapısal reformlar yaşama geçirildi. Bunlar arasında bankaların ve genel olarak finans kesiminin yeniden yapılandırılması, BDDK’nin kurulması ve finans kesiminin yeni bir kurallar düzenine bağlanması ilk sırada yer alıyor. Onu izleyerek görev zararları sorununun çözülmesi ve kamu kesiminin mali disiplininin sağlanması amacıyla vergilerin artırılması, harcamaların frenlenmesi ve bütçe açıklarının düşürülmesi geldi. Bütçe açıkları düşürülünce, kamu borçlanması azaldı, enflasyon düşüşe geçti ve faizler düşmeye ve azalan risklerle birlikte TL değer kazanmaya başladı. Ardından Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine girildi ve paradan altı sıfır atılması da gelince TL’ye olan güven arttı ve Türkiye’ye döviz girişi hızlandı. Bu gelişmeler sonucunda TL, yabancı paralar karşısında aşırı değerli bir konuma geçti. TL’nin aşırı değerli olması ithalatı özendirirken ihracatı köstekledi. Birçok sanayici üretimi bırakıp ithalatçı oldu. Her yer ucuz ithal mallarıyla dolup taştı. Ucuz ithal malları insanların kendilerini zenginleşmiş hissetmelerine yol açtı.