Önceleri gelişmiş ekonomilerin en kötüyü geride bırakarak toparlanmaya başladıkları düşünülüyordu. Yeni bir ekonomik küçülme olasılığından söz edenler vardı; ama oldukça azınlıktaydılar ve kendileri de bu olasılığın giderek azaldığını belirtiyorlardı. Sonra toparlanmanın beklenenden yavaş seyrettiğine dair belirtiler ortaya çıktı. Yeni ekonomik küçülme senaryoları bu sefer daha güçlü biçimde dile getirilir oldu. Küresel ekonomik büyümeye ilişkin görüşlerin bunca dalgalı bir seyir izlemesi boşuna değil.
Biraz geriye gideyim. 2009’un sonlarında kamuoyunun gündemine girmeye baÅŸlayan Yunanistan’ın sorunlarının çözümü için Avrupa BirliÄŸi önce bir ÅŸeyler yapmadı. IMF’nin soruna el koymasına da rıza göstermedi. Derken sorun derinleÅŸti, Portekiz ve Ä°rlanda da sahneye çıktılar. Ä°spanya’dan da söz edilir oldu. 2010’un bahar aylarında ortalığın iyice karışır gibi olması ile Avrupa’nın önde gelen ‘lider’leri mayıs ayında bir hafta sonu toplanarak bir takım kararlar aldılar. Avrupa Ä°stikrar Fonu kuruldu. IMF’nin devreye girme mekanizması belirlendi. Ortalık biraz sakinleÅŸir gibi oldu ama çok geçmeden alınan önlemlerin Yunanistan’ın derdine deva olmayacağı anlaşıldı. DiÄŸer çevre ülkelerde de sorunlar arttı. Sonra yeni kararlar geldi Avrupalı ‘lider’lerden. Piyasalar yine sakinleÅŸir gibi oldu. Bu sakinlik de kısa sürdü…
Bu sefer bu yılın temmuz ayında yine Yunanistan’a iliÅŸkin yeni önlemler açıkladı Avrupalı ‘lider’ler. Sorunun kamuoyunun gündemine düşmesinden neredeyse iki yıl sonra. KomÅŸuya yardım elini ilk defa uzattıklarında yapmaları gerekeni (mesela makul bir faizle borç vermek gibi) neden sonra yapar gibi oldular. Ä°lk defa diÅŸe dokunur bir takım kararlar aldıkları düşünüldü. Hep beraber rahat nefes alır gibi olduk. Bu da çok kısa sürdü. Bu sefer Ä°talya’nın sorunları ayyuka çıktı. Bu sorunların ağırlaÅŸması halinde, çözüm için mevcut politika araçlarının yeterli olmayacakları anlaşıldı. Birkaç gün önce de Fransa için kötü senaryolar yazılmaya baÅŸlandı.
Avrupa’da bunlar olurken Japonya’da büyük bir deprem ve ardından nükleer felaket yaÅŸandı. OrtadoÄŸu karıştı. Birkaç hafta önce ABD’nin ilk çeyrek büyüme rakamı belirgin biçimde ve aÅŸağıya doÄŸru güncellendi. Ä°kinci çeyrekte ise ABD ekonomisinde pek de yaprak kımıldamadığı açıklandı. YetmezmiÅŸ gibi dün de Almanya’nın ilk çeyrek büyüme hızının aÅŸağıya doÄŸru güncellendiÄŸi belirtildi. Ä°kinci çeyrekte ise ortada büyüme falan yoktu. Avrupa BirliÄŸi’nin ise ikinci çeyrekte birinci çeyreÄŸe kıyasla sadece yüzde 0.2 oranında büyüdüğü açıklandı.
Oysa özellikle geliÅŸmiÅŸ ülkeler küresel krizde küçülen ekonomilerinin tekrar büyümeye baÅŸlaması için önemli miktarda para harcamış ve bazı vergi gelirlerinden vazgeçmiÅŸlerdi. Büyük ölçüde bu nedenle, çoÄŸu geliÅŸmiÅŸ ülkenin kamu kesiminin borcu önemli ölçüde arttı. Avrupa BirliÄŸi’nde yer alan bazı ülkelerin ve Japonya’nın kamu borcu zaten küresel kriz öncesinde de yüksekti. Beklenen, alınan önlemlerle geliÅŸmiÅŸ ülkelerin toparlanarak kriz öncesindeki GSYH düzeylerini yakalayacakları, bundan sonra da eski ortalama büyüme hızları civarında bir büyüme hızı tutturmaya baÅŸlayacaklarıydı. Böylelikle vergi gelirleri artacaktı. Ayrıca, otomatik dengeleyici harcamalar azalacağı ve iç talebi uyarıcı tek seferlik geniÅŸlemeci önlemler devreden çıkacakları için, zamanla kamu borcu sürdürülebilir bir eÄŸilim izleyecekti.
ABD ve Almanya’nın güncellenen verileri bunun gerçekleÅŸmediÄŸini gösteriyor. Bu iki ülkenin büyüyememe sorununun ÅŸiddetlenmesi olasılığı herkesi korkutuyor. Avrupa BirliÄŸi’nin büyük kısmı zaten ya büyümüyor ya da potansiyelinin çok altında büyüyor. Japonya ise durgunlukta. Sorun ÅŸu ki bu ülkelerin önemli bir kısmının bütçeleri açık veriyor ve bazılarının kamu borcunun geldiÄŸi düzey piyasaları rahatsız ediyor. Bu nedenle, tekrar küçülmeye baÅŸlamaları halinde çoÄŸu geliÅŸmiÅŸ ülkenin bu küçülmeyle savaÅŸacak yeteri cephanesi kalmadığı düşünülüyor.