Kredi genişlemesini frenleme amacı yerinde ama işe yaraması için gerekli BDDK kararları neden alınmadı?
Merkel ile Sarkozy’nin baş başa yaptıkları son toplantıda yine anlaşamadıklarına dair haberler çıktı. “Yunanistan’ın batışına karşı hazırlık yapılması gerekiyor” mealinde konuşan Merkel’e karşı Sarkozy, Avrupa Birliği’nin bir aile olduğunu belirtmiş ve ailenin Yunanistan’ı terk etmemesi gerektiği yolunda sözler etmiş.
Bu haberlerden birinde yer alan bir paragrafta bu farklı duruşun temel nedenlerinden biri olarak şu gösteriliyor: Fransa bankaları, Almanya bankalarına kıyasla daha fazla miktarda İspanya, İrlanda, İtalya, Portekiz ve Yunanistan devlet tahvilleri tutuyorlar. Olası bir temerrüt durumunda bu nedenle Fransa bankaları daha çok etkilenecekler; sermaye desteği ihtiyaçları daha fazla olacak.
Bu farklı duruşun anlaşılır bir gerekçesi ortaya çıkıyor böylelikle. ‘Anlaşılır’ derken biraz zorlama, hatta miyopik bir bakışla, ‘anlaşılabilir’. Her neyse. Yazı açısından önemli olan şu: Ekonomi politikasına ilişkin alınan ya da Avrupa örneğinde alınmayan kararların neden alındıklarına ya da alınmadıklarına dair her zaman böyle ‘akılcı’ nedenler belirlenemiyor. Bazı durumlarda ‘bilgisizlik’ devreye giriyor, bazı durumlarda malumat eksikliği rol oynuyor, bazen de siyaseten ‘gereken’ bir kararı almak mümkün olmuyor. Bu sonuncu unsurun daha çok rol oynadığı bile ileri sürülebilir ekonomi politikası kararlarında. Bazı koşullarda da alınacak bir kararın etkili olması için başka kararlar da alınması gerekebilir. Kararları alacak kurumlar farklı iseler ve aralarında eşgüdüm sağlayan bir mekanizma yoksa kararların sadece bir kısmı alınıyor ama istenilen sonuç elde edilmeyebiliyor.
Türkiye’de Kasım 2010’dan Temmuz 2011 (Ağustos 2011?) sonuna kadar tam da böyle oldu. Dönemin başlangıcında hızlı kredi genişlemesini frenlemek amacıyla Merkez Bankası zorunlu karşılık oranlarında arttırıma gitti. Böylelikle, bankaların topladıkları mevduat karşılığında Merkez Bankası’nda bulundurmak zorunda oldukları karşılıkların arttırılarak, bankaların açabilecekleri kredi miktarı sınırlandırılmak istendi. O dönemde Merkez Bankası’nın ulaşmak istediği amaç doğruydu. Zira hem çok hızlı kredi genişlemesi, finansal krizlerle ilgili deneyimlerden bilindiği gibi riskli bir olguydu hem de Türkiye’deki hızlı kredi genişlemesinin bir nedeni, her an geri dönebilir kısa vadeli döviz akımıydı (yabancı sermaye girişiydi).
Bu eski konuya neden döndüm? Nedeni, Merkez Bankası’nın son haftalarda yaptığı ve kurumun internet sayfasında yer alan sunumlarda saklı. O sunumlarda sözünü ettiğim dönemde kredi stokunda gerçekleşen gelişmeleri gösteren bir grafik var. Grafikte iki dönem ayırt ediliyor. İlki, Merkez Bankası’nın zorunlu karşılık oranlarını yükseltmeye başladığı dönem. İkincisi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun genel seçimden sonra devreye girdiği dönem. İlk döneme kadar kredi arzı hızla artıyor. İki dönem arasında bu hız, heyhat, arzu edildiği gibi yavaşlamıyor. Ne zaman ki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu devreye giriyor, ondan sonra kredi arzının artış hızında bir yavaşlama gözleniyor.
Soru şu: Bu köşede bıktırıcı bir şekilde okuduğunuz gibi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu devreye girmeden işe yaramayacak bir kararı Merkez Bankası neden aldı? Kredi genişlemesini frenleme amacı yerinde olduğu için daha doğru soru şu: Merkez Bankası’nın aldığı kararların işe yaraması için gerekli Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kararları neden alınmadı? Bilgi eksikliği, malumat eksikliği, siyasi yapılabilirlik? Hangisi?