Dış ticarette koruma duvarlarının aşınmasından sonra devletler üretime ve ihracata desteklerini genişlettiler. Türkiye de bu rüzgâra karşı duramadı. 1980’lerde dışarıya açılan ekonomide, üretimi desteklemek için yerli ve yabancı yatırımlar daha fazla teşvik edildi.
HER DOSYAYA TEŞVİK VERMEK
Ancak sistem istendiği kadar etkin ve verimli olamadı. Kaynakların bir kısmı heba edildi. Bunun en temel nedenlerinden biri sanayi envanterinin olmamasıydı. Var olan tesislerin kullandığı teknoloji, üretim kapasitesi, çalıştırdığı insan sayısı vb. bilgiler eksikti. Dolayısıyla bürokrasi, önüne gelen her dosyaya teşvik verdi. Gerek siyasi irade gerek yasal ve idari altyapı, dosyalar arasında tercih yapmayı desteklemiyordu.
Benim yeni sistemden ilk beklentim bu tür kaynak israflarını önleyecek yasal ve idari önlemlerin alınması. Bu konuda bir gelişme olmaz, yine her başvurana teşvik verilirse sistemin başarısı sınırlı olacaktır.
Ama burada da bir dilemma var: “Yatırım seçmek.” Diğer bir deyimle, birden fazla birbirine benzeyen ve aynı bölgede yatırım yapmayı planlayan proje gelirse nasıl seçilecek?
Cevabı çok zor bir soru. Olaya, “Yatırım ihtiyacının bu kadar büyük olduğu bir dönemde yatırım seçmek ne demek? İyi ki yatırım yapılıyor” şeklinde bakılabilir. Ama uygulamalar bize gösteriyor ki, bilinçli olmadan, seçici olmadan verilen teşvikler amaca ulaşmayı geciktiriyor. Dolayısıyla birkaç sene sonra sistem değiştiriliyor.
Yapılması gereken basit. Proje seçme konusunda çok detaylandırılmış kriterler konulmalı. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkesi esas alınarak, proje seçimine siyasi tercihlerin bulaşmasının önüne geçilmeli.
İTHAL İKAMESİ(!) İÇİN
Yeni sistem ilginç bir ithal ikameci yaklaşım sergiliyor. Cari açığın yapısal bir sorun olduğunu kavrayan anlayış ilk defa bu kadar açık ifade ediliyor.
Ancak birkaç konu var. Mikro yönüyle tercih konusuna geri dönmek lazım. İthalat miktarı yıllık 10 birim olan bir sektörde aynı anda toplam üretim kapasitesi 15 birim olan üç başvuru yapılsa; projeyi kim, hangi kriterlerle, nasıl seçecek?
Yanı sıra bir malın dışarıdan alınmasının ilk nedeni ithal malın daha kaliteli ve ucuz olmasıdır. İçeride üretilen mal sadece teşvikle ucuzlatılamaz. Dış ticarette can alıcı rekabet olduğu için, işgücü ve enerji gibi girdilerde sağlanan desteklerin, değişken ve sürekli olması gereklidir. Bu da önce bütçede kaynak sorununu sonra da kur savaşlarını gündeme getirir.
Buradan makro soruna geçelim. Eğer sağlıklı ve sürdürülebilir bir kur rejimi yoksa teşvik sisteminde sorunlar yaşanabilir. Daha önce yaşadık, TL aşırı değerlenirse ithalat ucuzlar. Durum biraz süreklilik kazanınca stratejik yatırım yapan şirket rekabete dayanamaz hale gelebilir, zarar büyüyebilir. Ayrıca fazla üretim de ihraç edilemez.
Cari açık ve sıcak para nedeniyle dövize ihtiyacı kısa vadede azalmayacak olan ekonomide böylesi gelişmeleri beklemeliyiz. Çünkü TL değerlenince, bir de gereğinden fazla şirkete teşvik verilmiş ve fazla üretim oluşmuşsa sorunlar yaşanabilir.
Mikro sorunların çözümü siyasi ve idari tedbirlerle kolayca çözülebilir. Ama kur sorunu biraz daha zaman ister.
VI. BÖLGE İÇİN TARİHİ FIRSAT
Değinmeden geçmek istemedim. Yeni sistemle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yatırımların önü yeteri kadar açılmıştır. Devlet bölgeye daha fazla kaynak aktarmaya hazırlanmaktadır. Girişimciler için tek engel terör olabilir. Dolayısıyla, eğer amaç mutlu yaşamak, refahtan daha fazla pay alabilmekse, bölge halkının artık terörden geçinenlere karşı duruşu büyük önem kazanmaktadır.
Bu fırsatı kaçırmamak lazım.
BloombergHT