Bu ülkede kaç nesil ‘kanları yerde kalmayacak’ sözüyle yaşadı? Uğur Mumcu’nun, Hrant Dink’in, Gaffar Okkan’ın ve nice değerlerin, şehit olan askerlerimizin, polislerimizin, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın kanı yerde kalmadı mı?
Şimdi sorarım size; biz güvenlikten ne anlıyoruz? Yıllar önce, sizin kandırıldığınız (!) yıllarda, bir televizyon programında konuğum olan ve organize suçlarda etkin olan bir emniyetçimizi uğurluyordum. Çok ciddi tehditler alıyordu. Aracına indiğimde ne bir koruma, ne de kendisini savunacak bir mekanizma olduğunu gördüm.
Kendisine sordum: Koruman yok mu? Yok… Silahın? Aldılar… Tehdit almıyor musun? Evet… Peki bu durum ne? Yanıtı oldukça ilginçti. Bir saldırıya muhatap olduğunda faks bulacak, emniyete faks geçecek ve kendisine koruma yollayacaklardı. İşte biz güvenlikten bunu anlıyoruz.
Sadece bu konuda mı? Başka alanlara da bakalım. Normal şartlar altında bir basın açıklaması yapmak için valilikten izin almanız gerekmiyor. Valiliğe bildirimde bulunursunuz ki, olası bir provokasyona karşı o alanda toplananların güvenliğini sağlasın.
Bizde ne oluyor? Emniyet güçleri o alana toplananları potansiyel suçlu görüyor. Sonuç; hepimizin malûmu… Üstelik uluslararası hukuka rağmen… Soma’da ölen madencilerin güvenliği nasıl konuşuldu? Olay olduktan sonra…
Deprem yaşadık ve yenisini ne zaman yaşayacağımız belli değil. Güvenlik ve önlem adına konuştuğumuz şey, kaç adet ceset torbası olacağı ve olay sonrası nasıl bir tavır sergileneceği ise biz güvenlik kavramından hiçbir şey anlamamışız demektir.
İnsanları hasta edip, sağlıkta önlem almak yerine müşteri yapan, burnumuzun dibinde terör örgütlerinin palazlanmasına izin verip, sonra ağlayan, izinli bir şekilde bu terör yuvalarına müdahale edenin değil, izinsiz bir şekilde burada terör örgütü yaratanların yanında yer alan, ortak bildirilere imza atan biz değil miyiz? Asayişten ekonomiye her alanda örnekleri çoğaltmak o kadar mümkün ki…
Son olarak Ankara’da canımız yandı. Şimdi ne konuşuyoruz? Olayların failleri mutlaka bulunacak. Adama sorarlar: Bir önceki gün neredeydin? Olay olup bittikten sonra, basının karşısına geçip, sırıtarak ‘güvenlik zafiyeti yok’ demek bu insanlarla alay etmek olmuyor mu?
Şimdi AB Bakanı Beril Dedeoğlu çıkmış ‘Güvenliksiz ortam yaratılmak istendi’ açıklamasını yapıyor. Kabul ediyorum; bu ülkede yaratılmak istenen bu. Yedi düvelin bu coğrafyada hesabı var ve her türlü kalleşliği yapabilme potansiyeline de sahipler. Ayrıca şüphesiz bu amaçla içeride kullandıkları da var; artık kimlerse…
Fakat ben kötülük peşinde koşana kızma yaşını çok gerilerde bıraktım. Bu ülkeyi yönetenlerin de aynı yaşlarda, hatta daha da büyük olduklarını biliyorum. Doğru soru yaşananlarda şu olmalı: Ben ne yapıyorum, gereken tüm önlemleri aldım mı; herhangi bir kusurum var mı? Bundan sonra olmaması için ne yapmalıyım?
Basının karşısında istifa etmekten ya da gerçekten önlem almaktan aciz bir görüntü verip, sırıtarak ‘güvenlik sorunu yok’ demekle işin içinden çıkmak, sorumlu bir davranış değil. Yaşanan gözümüzün önünde, çocuk mu kandırıyorsunuz?
Tekrar soruyorum: Yöneticisinden vatandaşa bu ülkede güvenlik deyince ne anlıyoruz ve en önemlisi yaşananları ne kadar süre hatırlıyoruz?