Güven Sak’ın bugünkü yazısı
Türkiye, bundan böyle, bugüne kadar yaptıklarını yapmaya devam ederek zenginleşemez. Bunu uzun bir süredir biliyoruz. Olası bir sanayi politikasının parametreleri üzerine yaklaşık 10 yıldır öyle telaşsız geniş geniş konuşuyoruz. İnsan hayret ediyor ama hal böyleyken böyle. Peki, bugüne kadar sanayi politikası ve yeni büyüme stratejisi konusunda ne yaptık? Hiçbir şey. Türk sanayisinin teknolojik yenilenmeye ihtiyacı olduğunu söylemekle yetindik. Bu süreçte çok alametler belirdi. Yapılan hesaplamalar, ülkemiz ihracatının niteliğindeki bozulmanın artık alarm verdiğini gösteriyor. İhracatımız 2007’de duraklama dönemine girmişti. 2012’den beri artık gerileme dönemindeyiz. El âlem yerinde durmuyor, Türkiye irtifa kaybediyor. Küresel rekabette geriliyoruz. Peki, bu ne demek? Neden böyle oluyor?
Önce vaziyeti tanımlayayım: 1980 yılında Türkiye’de kişi başına gelir 1500 dolar civarındaydı. İhracatımızın toplamı 3 milyar dolardı ve bunun yüzde 65’ini tarım ürünleri oluşturuyordu. 2000’li yılların başında kişi başına milli gelirimiz 3000 dolara ulaştı. Toplam ihracatımız ise 30 milyar dolara erişti. Artık toplam ihracatımızın yüzde 80’ini sanayi malları oluşturuyordu. Türkiye, Turgut Özal reformları ile uyuşuk bir tarım toplumundan canlı bir sanayi ülkesine dönüştü. Geldik bugüne. Şimdilerde, milli gelir hesaplama yöntemindeki yaratıcı değişikliklerin de doğrudan etkisiyle, kişi başına milli gelirimiz 10 bin doları aştı. İhracatımız gümrük birliği düzenlemesinin de katkısıyla 130 milyar dolar seviyesinde. Toplam ihracatımızın hala yüzde 80’inden fazlası sanayi malları ihracatından oluşuyor. Bunlar hep iyi.