TCMB’nin çok amaçlı-çok araçlı para politikasını değerlendirin: Sizce ileriye yönelik bekleyişleri şekillendirmede başarılı mı?
Lafı Merkez Bankası’nın (TCMB’nin) politikalarına getireceğim ama önce İsveç’e oradan da ABD’ye uzanmam gerekiyor. 2011 Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan iki kişiden biri olan Thomas Sargent’in ödüle giden yolda yaptığı önemli katkılardan biri, ekonomik birimlerin ileriye yönelik karar alırken bazı değişkenlerin ileri dönemlerde alacakları değerlere ilişkin oluşturdukları bekleyişlere ilişkin. Bu bekleyiş meselesi iktisatta çok önemli.
Mesela yakın gelecekte dolar kurunun değerinin lira karşılığında belirgin biçimde artacağını bekliyorsanız bugün gidip dolar satın almak isterseniz. Eğer piyasadaki bekleyiş yönü ağırlıklı olarak böyle ise başka kişiler de dolar alır. Sonuçta döviz kuru bugün artar. Döviz kurunun ileride artacağını beklemek ‘gökten gelen vahiy’le olmaz. Belki yaşadığınız ülkenin merkez bankasının politika faizini önemli ölçüde düşüreceği yönünde emareler vardır. Ek olarak belki yerli ve yabancı mali yatırımcıların risk alma iştahlarını azaltacak gelişmeler öngörüyorsunuzdur.
Kurun geleceği
Bu durumda, en azından döviz kurunun bugün alacağı değeri bugün belirleyen döviz kurunun ileride nasıl şekilleneceğine ilişkin bekleyişlerin kendisi, ekonomi politikasının gelecekte nasıl şekilleneceğine bağlıdır. İşte birkaç çalışma arkadaşıyla birlikte Sargent’in altını çizdiği önemli nokta bu. Oysa Sargent ve aralarında kendisi gibi Nobel ödülü alan birkaç kişi daha olan iktisatçı grubu bu can alıcı noktayı yakalamadan önce, ileriye yönelik bekleyişlerin genellikle geçmişteki ve bugünkü politikalardan etkilendikleri düşünülerek makroekonomik modeller oluşturuluyor ve çözülüyordu.
Bunun önemini göstermek için enflasyonla işsizlik oranı (işsizlik yerine ekonominin büyüme hızı da olur) arasında ‘var olduğu’ düşünülen (sanılan) bir ilişkiyi ele alayım. Buna göre enflasyonu azaltmak ancak işsizliği arttırmakla (büyüme hızını düşürmekle) mümkün olur. Bu nedenle televizyon ekranlarında merkez bankalarının politikaları tartışılırken “Ama şimdi merkez bankası büyüme hızını düşürsün mü?” şeklinde sözler duyarsınız.
Bu ilişki teknik olarak şöyle: “Enflasyonla beklenen enflasyon arasındaki fark (enflasyon farkı) ile büyüme oranı ile potansiyel büyüme oranı arasındaki fark (büyüme farkı)” aynı yönde ilişkili. Gelin bu ilişkiyi birebir oranında alalım. Diyelim ki bir ülkede hükümet yıl sonuna doğru o yıl gerçekleşmesi beklenen yüzde 30 dolayındaki yüksek enflasyon oranını yeni yılda yüzde 10’a düşürmek istiyor. Bu ülkenin potansiyel büyüme hızı yüzde 5 olsun. Soru şu: Eğer enflasyonu yüzde 10’a düşürebilirse yeni yılda onu nasıl bir büyüme hızı bekliyor?
Sıkı durun: Yeni yılda gerçekleşmesi beklenen enflasyonun içinde bulunulan yılda gerçekleşenden (yüzde 30) farklı olmayacağı düşünülüyorsa yeni yılda yüzde 10 enflasyon hedefi altında ortaya çıkacak enflasyon farkı (10 eksi 30 eşittir) eksi 20 olacak. Bu durumda büyüme farkı da eksi 20 olmalı. Yani, yeni yılda gerçekleşecek büyüme eksi yüzde 15 olacak (eksi 20 artı yüzde 5)! Oysa bu hükümetin enflasyonu düşürme programına güvenilse yeni yılda gerçekleşmesi beklenen enflasyon hedeflenen kadar (yüzde 10) olacak ve ne enflasyon farkı ne de büyüme farkı ortaya çıkacaktı. Yeni yılda gerçekleşecek büyüme hızı yüzde 5’te kalacaktı! “Enflasyonla büyüme arasında birinden diğeri lehine fedakârlık et” şeklinde bir açmaz ortaya çıkmayacaktı.
Elbette gerçek ekonomilerin işleyişi bu kadar mekanik değil. Ama önemli nokta şu: İleriye yönelik bekleyişlerin nasıl oluşturulduğu ve bu bekleyişleri şekillendirmede ekonomi politikası kararı alanların ve uygulayanların ne ölçüde başarılı oldukları yaşamsal önemde. Bu çerçevede TCMB’nin çok amaçlı-çok araçlı yeni para politikasını değerlendirin: Sizce ileriye yönelik bekleyişleri şekillendirmede başarılı mı? Yanıt arayışı gelecek yazılarda.