Güle Güle Mahallem

Semt pazarları için geri sayım başladı. 15 Mart Perşembe gününden itibaren sokak aralarında kurulan pazarlar artık tarih oluyor. Yani çekilen brandalar, hoş esprilerle mal satan, tezgâhların üzerine çıkarak, hoş nidalarla müşteri çağıran adamlar da mahallemizden göçüyor.

Önce çocuklar çekildi sokaktan… Hem sokaklar güvenli değildi, hem bilgisayar vardı, hem de dersler ve sınavlar içinde boğulan çocukların top ya da ip oynamaya vakti yoktu. Evlere kapandılar. Hatta zamanın birinde Haşmet Babaoğlu bir yazısında bu çocukları ‘ayağına top değmeden futbol oynayan’ olarak nitelendirdi.

Artık ne bakkal önünde buluşmalar, ne mahallenin kızına sahip çıkan delikanlılar kalmadı. Komşu teyzenin istekleri, mahalle maçları tarih oldu. Sonra bakkal amcayı kurban verdik, sokak arasına bile açılan marketlere… Berberler kuaför, manavlar ekonomik pazar oldu.

Tarihe tanıklık eden evler, tek tek yıkılıp kat karşılığı müteahhitlere verilince, komşuluklar da körerdi. Artık kimse kimseyi tanımıyordu. ‘Müsaitseniz akşam annemler size gelecek’ demiyordu, mahallenin çocukları.

Ne caminin avlusunda kaçak oynanan toplar, ne de kırılan camlar yüzünden eve şikâyete gelenler vardı ortada. Hepsi sırayla terk etti mahalleyi… Kocaman, yüksek binaların içine, birbirine ‘günaydın, iyi akşamlar’ bile demekten imtina eden insanlar doluştu.

Ve şimdi mahallenin en son sakini, semt pazarları da gidiyor. Pazar denilince aklıma, halen yaşayan tek sokağa sığmış mahallemin çiçeği geliyor . İlkokuldayken ‘buz gibi soğuk sudan içen’ diye bağırdığım, lise yıllarında çocukken su sattığımız ağabeylere ‘susamışsınızdır’ deyip, su götürdüğüm, sonra da akşama kadar tezgâhta takılıp, karşılık beklemeden dolmalık biber sattığım tezgâh ve pazarcı Hamido Ağabey…

Bu perşembe, adı ‘pazar sokağı’ olan sokağımız bomboş olacak. Zaten artık pazar tahtalarını kale yapıp, top oynayan çocuklar da yok. Bitti mi? Hayır… Şimdi bir de kentsel dönüşüm adı altında yeni binalar dikip, mahalleleri dağıtma operasyonu gelecek.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çoktan göz koydu Bakırköy’üme… Yeni rezidanslar, oteller yapmayı planlıyorlar. Orada yaşayan emekli insanların rezidanslardaki aidatları ödemesi mümkün değil. Yani göçecekler… Muhtemelen satıp haklarını, başka yerlere gidecekler.

Ben mahallenin çocuğu, öksüz kalacağım ve söyleneceğim belki de kendi kendime: Mahallem, ranta kurban gitti. Koruyamadık, sahiplenemedik. Ve belki de kızacağım yine kendime. ‘O sokaktan çekilen çocuklara neden sahip çıkamadık’ diye…

Son söz: Gülü güle mahallem… Güle güle düne dair temiz yüzlü insanların yaşamları… Güle güle pazarın en neşeli adamı peynirci Murat… Güle güle… Kim bilir? Belki yıllar sonra bu perşembe tekrar çıkarım pazar sokağına ve bağırırım yine çocukluk sesimle: Buz gibi soğuk sudan içen!

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir