TÜSİAD Başkanlığı’nı devreden Erol Bilecik, çok değerli bir konuşma yaptı. Bunda hem ahde vefa hem de gerçekle yüzleşme vardı. Ödenemeyecek tek borcun Atatürk’e ve Cumhuriyet’e olduğunun altını çizerken, doğru işleri yaparak tüm maddi borçların ödenebileceğinin de mesajını verdi.
Aslında Başkanlık görevini devralmadan önce dijital dönüşümün gerçekleşmemesi halinde ilk 500 firmanın yarısını kaybedeceğimiz uyarısını yapan, görev yaptığı sürece de bu ve kadının ekonomiye dahil edilmesi konusunda önemli toplantılara imza atan bir isimdi.
Fakat konuşması sırasındaki şu ifade çok anlamlıydı: “Güçlüyüz demekle, güçlü olunmaz.” Atatürk’ün bize miras bıraktığı önemli kavramlardan biri neydi? Ekonomik olarak bağımsız olmayan bir ülkenin siyasi bağımsızlığından da söz edilemez.”
İç kamuoyunda zapt edilmiş yayın organlarıyla kendi reklamını yapmak ve ne kadar güçlü olduğunu anlatmak mümkün. Fakat günün sonunda tüm dünya ekonomisinin içerisindeki ağırlığınız yüzde 1’e bile ulaşmıyorsa, söyledikleriniz sadece kendini kandırmaktan ibarettir.
Türkiye’nin toplam döviz rezervlerine bakın. 100 ile 110 milyar dolar arasında gidip geliyor. Bunların içerisinde nakit olan, yani kullanılabilir rezervler ise 25 – 30 milyar dolar bandında dalgalanıyor.
Oysa sadece Samsung firmasının bile kasasında 92 milyar dolar nakit olduğu daha yeni açıklandı. 200 milyar dolarlık ihracattan bahsediyoruz, ama kilosu 5 doları bile bulmayan bir satış grafiği içerisinde, ürettikçe zarar eden ithal ikameli bir yapıyı sorgulamıyoruz.
Cari açık düşüşünden mutlu oluyoruz, ama asıl problemin dış ticaret açığımızda olduğunu görmek istemiyoruz. Bakın bizi kıskanan Hollanda, biz et ve tarım ürünleri ithal ederken, sadece tarım ve hayvancılıkta 150 milyar dolar civarında bir ihracat gerçekleştiriyor.
Bir dönem güç savaşı yaptığımızı düşündüğümüz, aslında ticaretimizdeki en büyük partnerlerimizden biri olan Almanya 294 milyar dolar dış ticaret fazlası veriyor. Kendimize çok benzetmeyi sevdiğimiz Japonya’nın 173 milyar dolar, komşumuz Rusya’nın 116 milyar dolar fazlası var.
Borç parayla yaptığımız bir kaç çılgınlıkla, içeride sağa sola efelenmekle güçlü ülke olamazsınız. Güçlü ülke olmak için sağlam bir hukuki temel ve demokrasi üzerine kurgulanmış, fikir özgürlüğünün, bağlantılı olarak da yeniliklerin konuşulduğu bir yapıya sahip olmalısınız.
Güçlü ülke eğitimde, teknolojide, kültürde, sanayide, sanatta ve aklınıza her gelen konuda dünyaya katkı sağlayan, bu katkıyı da katma değerli bir biçimde kasasına koyan ülke demektir.
Bunun için de önce bilgiye, bilime, fikre saygı göstermeniz gerekiyor. Bilgiyi reddeden, sadece kendisinin bildiğini zanneden bir yaklaşımla, Türkiye olsa olsa tüm yüksek potansiyeline rağmen hızla üçüncü dünya ülkelerini de aşıp, hırpalanan bir Ortadoğu ülkesi olmaya koşuyor. Ve bunun kimseye faydası yok.