Mahalle ne demektir bilir misiniz? Hayır; sözlük anlamını sormuyorum. Çünkü gerçeği bundan çok daha fazlasını ifade eder. Mahalle komşuluk, iyi günde kötü günde bir olabilmek demektir. Toplumun harcını oluşturan, aileden sonra en sağlam kaleyi ifade eder.
Bakkal önünde buluşan çocukları, mahallenin kızını korumayı, yardımlaşmayı anlatır bizlere… Dün ile bugün arasındaki köprüdür bir bakıma. ‘Memleket nere hemşehrim’den çok öte bir anlam taşır.
Hoşgörüdür mahalleli olmak. Farklı dinlerden, kökenlerden gelen insanların ‘oralı’ olmasıyla harman bulan bir güzelliktir. Biraz Zeki Alasya-Metin Akpınar, biraz Adile Naşit-Münir Özkul, biraz Sadri Alışık’ı, Perihan Abla’yı anlatır bizlere… Paranın her şey olmadığını, dayanışma içinde tüm sorunların aşılabileceğini öğretir. Hepsinden öte ‘insan’ olabilmektir, mahalleli olabilmek.
Şimdi kentsel dönüşüm aldatmacısı içerisinde, depremleri bahane ederek mahalleleri dağıtıyorlar. Üstelik tamamen rant uğruna… Burada yaşayan insanları başka yerlere sürerek, borçlandırıp ödeme güçlüğüne iterek hem semtlerinden, hem evlerinden ediyorlar, ceplerine koydukları paraları da ‘size konut vereceğiz’ deyip borçlandırarak, ceplerinden hortumluyorlar.
Üç beş iktidara ilişik işadamı içinde dönen bu rant oyunu, bir tarihi, geleneği yok etmek adına gözü dönmüşçesine hayata geçiriliyor. Fatih’in Tokludede Mahallesi’nde yaşanan dram ortada… İnsanları su, elektrik gibi yasal haklarından mahrum ederek göç etmeye zorlayan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Yapılan bir mini belgeselde bir mahalle sakini şöyle diyor:
“42 senedir burada yaşıyorum. Çocuklarım bu evde doğdu. Fakat şimdi tamir etmeme izin vermedikleri bu evde, tamirat yapsam bile oturamayacağımı söylüyorlar. Neden?” Evet gerçekten neden?
Diyecekler ki, ‘Hayır, biz kentsel dönüşüm yapıyoruz.’ O zaman da işin gerçekleşmesine bakalım. Hani Sulukule’den ‘Roman Açılımı’ sevdasıyla ceplerine konulan paralarla spor salonlarını doldurup, sonra da yerlerinden edilen, birçoğu bir başka hedef nokta olan Fener-Balat-Ayvansaray ekseninde parklarda yaşamak zorunda kalan insanların mahallesinden bahsediyorum.
Sulukule’de evleri yıkılan 900 hissedardan yaklaşık 50 tanesinin 640 dairelik projede hak sahibi olduğu basına yansıdı. Oysa ne demişti Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir? ‘”Proje burada yaşayan insanların başka yere taşınması projesi değildir.” Ama sadece mahalledeki gelir seviyesi yüksek aileler bundan yararlandı.
Yani kentsel dönüşüm masalı fikren kimsenin karşı çıkamayacağı, ama uygulamaya baktığınızda rant odaklı bir hal almıştır. Yönetimin derdi insanları ve kentleri depreme karşı korumak değil, depremi bahane ederek, mahalleri boşaltıp, ranta açmaktır. Yani bu bir talan projesi haline dönüşmektedir.
Üstelik dediğim gibi, bu rant da iktidara yakın birkaç firmanın arasında paylaşılacak kadar kapalı devre uygulamaya sahip. İnanmayanlar, başkasına ait evleri, onların izni olmadan, kendine yakın bir şirkete tek firmalık ihale eden Beyoğlu Belediyesi’nin Tarlabaşı dosyasına baksın. Olay Yüce Divanlık, ama soruşturma bile söz konusu değil.
Şimdi çıkarılacak Afet Kanun Tasarısı ile bunu da çok da acımasızca uygulayacaklar. İnsanların kamulaştırma bedeli dışında dava açamaması sonucunu getirecek, adaleti ayaklar altına alan bir uygulama geliyor. Mülkiyet hakkı mı, o artık asker. Asker nerede? Malûm…
Anlaşılmaz olan ise insanların partizanca tutumlarıyla bu mahalle katliamını destekliyor olması. Tekrar altını çiziyorum. Amaç kentsel dönüşüm değil. Öyle olsaydı, binaları yenilenenler, tekrar evine dönerdi. Oysa onlar artık sürgün.
Hadi bazılarının gözü dönmüş. Hadi bazıları mahalle kültüründen, geçmişten, geçmişle bugün ve yarın arasındaki köprüden rahatsız. Size ne oluyor? Sizler neredesiniz Bizim Aile’yi seyrederken Yaşar Usta’yı gözünde yaşlarıyla dinleyenler? Sizin de mi gözünüz döndü?