Ä°ÅŸte geldiÄŸimiz nokta…
Dört bir yanımızda ki sınır komşularımızla ilişkilerde sıfırı tüketince ne olmuştu?
Gelengelsin.com!
O günden bu yana, nerede ise on milyona ulaÅŸan ve tam kontrolünü, hatta saÄŸlık denetimini dahi yapamadığımız kozmopolit bir nüfusu kucağımızda bulduk…
İşsizliğin diz boyu olduğu bir dönemde, bu plansız kabulleniş tam anlamı ile kaçak iş gücüne tavan yaptırırken, kendi kayıtlı çalışanlarımızın, işten çıkarılmalarını ya da daha düşük ücretlerle, çalışma zorunda bıraktı!
Aslında son yirmi yılda, o kadar çok ve yok pahasına özelleÅŸtirmeler yapıldı ve bu kurum ve kuruluÅŸlar, yabancılar tarafından nerede de ise bedavadan kapışıldı, bununla da kalmadık, aynı zamanda, bir ömür boyu, emek ve para harcayarak yetiÅŸtirdiÄŸimiz, beyaz yakalı evlatlarımızı, bu adı yerli, sahibi yabancı olan kuruluÅŸlarda asgari ücretlerle köleleÅŸtirdik…
Bu sayede yabancı sermaye, hem ucuz işletmelere, hem de ucuz iş gücüne, aynı zamanda hazır iç pazara, yani bir taşla bir kaç kuş ya da aynı derenin taşı ile aynı derenin kuşunu vurmuş oldular. Nitekim bunlar içinde en önemli bir kurumumuz şimdi, apar topar TVF devredilmesi ile yeniden tüm geçmişi ile büyük bir tartışma konusu oldu!
Tabiri caiz ise etekteki tüm taÅŸlar bir bir ortalığa dökülmeye baÅŸlandı…
Allah aklımıza mukayyet olsun ne diyebiliriz ki?
Geçenlerde, gene vahÅŸice iÅŸlenen bir kadın cinayeti davası gündeme gelmiÅŸ ve mahkeme heyeti verdiÄŸi kararda, katil zanlısına giyim, kuÅŸamı nedeni ile iyi halden indirim uygulamıştı…
8 Mart Emekçi Kadınlar Gününe denk gelen, bu dava sonucu ise bizzat en üst düzeyden yapılan açıklama ile dile getirilip, en kısa sürede bunun önüne geçeceklerini, bundan sonra kılık, kıyafet nedeniyle böyle canilere indirim yapılmasının engelleneceği(!)mealinde ve üstüne basa, basa ifade edildi değil mi?
Bu açıklama da, orada bulunan tüm kadınlar tarafından coşkuyla alkışlanmıştı!
Ben bir türlü bu alkışlara anlam verememiÅŸtim…
Neden mi?
Çünkü daha geçen yıl, tüm kadınlar için evrensel ve yasal bir güvence olan, İstanbul sözleşmesini, bir gece imzalan KHK ile kaldırılmamışıydı?
Ayrıca bu kadın cinayetleri sanırsınız, ilk defa işleniyor ve benzer indirim kararları da, ilk defa mı veriliyor ki bir daha asla olmayacak diye bir ifade kullanıldı?
Nereden nereye…
Daldan, dala atlaya, atlaya geldiÄŸimiz nokta doktorlar!
Ekranlarda ve malum medyada manşetler hep aynı
Giderlerse gitsinler…
Öyle mi?
Çaresi?
O da hazırmış!
Yeni mezun pratisyen doktorlar…
Hani derler ya demokrasilerde çare tükenmezmiş!
Dilinde kemiği olmazmış, diyecektik ama kafamızda bir ampul yandı(!)dilimizde bir sorun olsa?
Kulak Burun Boğaz uzmanı yoksa pratisyen ne yapacak?
Maazallah ya tedavi edeyim derken dilimizin tat alma sinirlerini zedelerse?
Yanlışlıkla dilimizi koparırsa?
Ya da kopan dilimizi kim yerine ne koyacak?
Kalbimiz sıkıştı kardiyolog yok
İdrar kaçırıyoruz ürolog yok
Göz de uzmanlık içeriyor, hem de içinde Glokom, Ãœveyik, Retina, Katarakt…ila bir sürü uzmanlık dalı var, ancak hiç önemli deÄŸil, çünkü zaten millet olarak bunca yıldır bakar kör deÄŸil miyiz?
Yani, ortopedist de bulamazsak, yapılacak tek şey, kol kırılır yen içinde kalır ki onu da en iyi başaran bir toplum olarak, ne kadar övünsek azdır!
Bilhassa bel fıtığı konusunda da sıkıntı çekmeyiz, bu da halkımız arasında bol uzman içeriyor. Sırtına çıkıp çiğneyip, ayaklarından asıp, bağırtarak, kanırtıp, tedavi eden o kadar yer var ki şaşarsınız!
Ama en önemlisi sanırım, NöroÅŸirürji yani beyin ve sinir cerrahisi…
Malum beynini kaybedenin, tek seçeneği var, o da bitkisel hayat.
Tıpkı ekonomide ki bitkisel durgunluk gibi, anca dışardan taşıma su ile eko-nebat sulanırsa yeÅŸerebiliyor, yoksa anında boynunu büküp, sararıp, soluyor…
Neyse ki necip milletimiz insanlık tarihinde ki ilklerin anası, Anadolu geleneklerinden bu güne ulaşan, her türlü derde deva, otları, başta sülük olmak üzere, bir sürü canlı, börtü böcek, çiçek, baharat ve tohumları karıştırıp, derdine çare bulacaktır.
Eğer tüm bu atadan, deden miras bilgilerle, derdine derman bulamaz ise bunun;
Kurşun dökmesi var
Şeytan çıkartması var
Garantili muskası var
Tütsü otu dumanı var
Eşiğe sirke döküp, üstünden atlaması var, nazar boncuğu var, var oğlu var değil mi?
Bunca geniş nebati sağlık ekibini, birde şehir hastanelerine taşıdınız mı?
Dünyanın dört bir yanından, uçaklar bizde ki garanti yolculu Kütahya hava alanında bile, inecek yer bulamaz, havada tur atıp sıra beklemez ise ne olayım?
Dünyanın en modern, en büyük ve en gelişmiş cihazlara sahip, şehir hastanelerini bilemediniz iki senede inşa eder ve hizmete açabilirsiniz ama bura da, hastaya şifa olacak yerli, milli uzman doktoru, yirmi iki seneden önce yetiştirmek mümkün olabilecek mi?
Yoksa her şeyde bu kolay yola baş vurduğumuz gibi, doktorları da ithal mi edeceğiz?
Sözün özü;
Seçilenler, kendilerini, seçenlere had bildirme konumunda görmeye başlamışsa, biliniz ki bir daha seçilemeyeceklerdir!