Faiz tartışması ekonominin tepe kavgasını büyüttü. Son olarak yüksek kura zemin hazırlamak için ‘bu tartışmanın hükümetin yeni modelinin bir neticesi’ olduğu haberi pompalanıyor. Kurun yüksek değerinin engellenemeyeceği anlaşılmış olmalı ki ‘kılıf’ aranıyor.
Bunu da ‘rekabetçi kur’ diye sunuyorlar. Dünya pazarlarının açık,. Sıkıntının sadece bizde olduğu dönemlerde ciddiye alınacak bir bakış açısı. Fakat yıllardır öyle büyük bir müdahale yaşandı ki, TL’nin gerçek değerinin ne olduğunu bile unuttuk. Şimdi bunun üzerinden rekabetçi kur nasıl belirlenecek? Tahminlere göre…
Fakat AKP’nin içinde bir görüş ayrılığı olduğu artık alenen ortaya çıktı. Fatura konusunda herkes hemfikir olmakla birlikte, ‘seçimi atlatmakla’, ‘daha çok rezil olmamak’ arasında tercih yapanların savaşı haline döndü.
Cumhurbaşkanı, konu tamamen Yürütme’nin yetki alanında iken, konunun tam göbeğinde konuşmaya devam ediyor. Konuşmakla da kalmıyor; Osmanlı tarzı biat etmeyenden kelle almaya çalışıyor.
Babacan’ın ve Başçı’nın istifa söylemleri ortalıkta dolaşıyor. Her ne kadar resmi ağızdan yalanlansa bile, durum çok da öyle bilindiği gibi değil gibi geliyor. Çünkü ortada bir istifadan çok, görevden alma baskısı olduğu anlaşılıyor. Esasen bununla ilgili ipucunu size geçtiğimiz salı günkü ‘Hadi faiz düşürelim’ başlıklı yazımda şu paragrafta vermiştim:
“…Bir tek Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ses yok. O şimdi sanırım operasyon yönetiyor. Hayır; Suriye’deki türbemizi taşımasından (!) bahsetmiyorum. Kulislere bakılırsa bakan düzeyinde bir düzenleme geliyor. Bazılarına faiz konusundaki ters açıklamaları nedeniyle çok kızgınmış…”
Gözüken o ki, Cumhurbaşkanı bu isimleri artık istemiyor. Hatta bu iki isme, Beşir Atalay ve Mehmet Şimşek’i de eklemek gerektiği konuşuluyor. Davutoğlu ise, en azından kırıntıları kalan dünyadaki kredibilitenin bilhassa Babacan, Şimşek ve Başçı’dan kaynaklı olduğunu biliyor. Elbette bu her üç ismi de aklamaz. Dünya ile bundan önce nasıl çalıştıklarını ayrıca tartışmak gerekir.
Fakat realitede FED’in de tavrı neticesinde parayı batırmadan çıkmak için onların ne dediğine bakıyorlar. Yani para her şartta gidecek. Damdan düşerken, çakılalım mı, tenteye mi çarpalım diye tartışılıyor. Her iki tarafın da tüm bu fotoğrafın müsebbibi olduğunu da tekrar hatırlatmakta fayda var. Ama sadece bugünün şartlarında Babacan tarafı haklı…
Peki, Babacan neden gitmeli? Görüş ayrılığı ve itiraz bir yana, eğer Cumhurbaşkanı Başçı’yı üçlü kararname ile görevden aldıracaksa, ilgili bakanın da imzası gerekiyor. Babacan’ın o imzayı atması zor.
Davutoğlu da Babacan sonrası Yiğit Bulut, Numan Kurtulmuş ikilisinin eline kalarak, kırıntı seviyesindeki gücünü tamamen kaybedeceğinin ve ortaya çıkacak faturanın da kendisine kesileceğinin farkında… İşin özeti şu: Bizim kaderimiz değişmiyor. Ankara’da tartışılan ise mührün kimde olacağından ibaret… Bize, yani vatandaşa geçmiş olsun.