Gelişmiş ülkeler yine dünyayı batıracak

Bazı sınıflamalar vardır insanın zihnine kazınmıştır. Bunların adı geçince hemen herkes neden sözedildiÄŸini bilir. GeliÅŸmiÅŸ ülkeler sınıflaması da böyledir. GeliÅŸmiÅŸ ülkeler denilince bunun Kuzey Amerika ve Avrupa’nın zengin  ülkelerini kavrayan bir sınıflama olduÄŸu bilinir.

Gelişmiş ülkeler sınıflaması adeta bir asalet ünvanı gibidir ve  bu ülkelere ayrıcalıklı bir statü verir. Bunlar gelişmiştir, zengindir ve dünyanın egemenleridir. Egemenlikleri ekonominin yanısıra siyasal ve kültürel alanlara da yayılmıştır. Gelişmiş ülkeler tanımının içerdiği egemelik statüsü tümdür ve mutlaktır.

Gelişmiş ülke tanımlaması kendi negatifini de birlikte tanımlar. Gelişmiş ülkeler tanımının negatifi gelişmemiş ülkelerdir. Bunlar gelişmemiştir, fakirdir ve edilgendir. Edilgendirler çünkü gelişmişlerin egemenliği altında yaşarlar.

Kendi içlerindeki algı gelişmiş ülkelerin genellikle iyi ve doğru işler yaptığı yönündedir.  Bunlar dünyayı  sarsacak büyük hatalar yapmazlar. Yaptıkları ufak tefek hataları fazla bir hasar yaratmadan düzeltirler. Büyük hataları genellikle gelişmemişler yapar. Bunların hataları kendilerine hasar verir, dünyayı sarsmaya yetmez.

Uluslararası ilişkiler de kabaca böyle bir sınıflama çerçevesinde biçimlenmiştir. Ama bu sınflamanın yarattığı algının bütünüyle doğru olmadığı da bilinir. Yanlış olan Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinin gelişmiş, zengin ve egemen olmaları  değildir. Gelişmişlerin dünyaya hasar veren büyük hatalar yapmadığı savı yanlıştır. Tarih bu savın yanlış olduğunu kanıtlayan sayısız örnekle doludur.

Son günlerde bu sayısız örneÄŸe bir yenisi eklenecek gibi görünüyor. Hem Kuzey Amerika’da hem de Avrupa’da dünyayı bir kez daha alt üst edebilecek geliÅŸmeler oluyor. Bu ülkelerde büyük hatalar yapılıyor. Hatalar bir türlü düzeltilemiyor. Bu süreç geliÅŸmiÅŸ ülke ekonomilerini kilitlenmeye sürüklüyor. Kilitlenme dünyayı tehdit ediyor.

*                   *                   *

Aslında şu sıralarda ABD ve Avrupa Birliğinde bir türlü aşılamayan sorunlar karakter olarak birbirine benziyor. Her iki bölgede de sorunun kaynağında borçlanma olgusu var. Sorunun özü aynı gibi  ama ayrıntıda farklılaşıyorlar.

Avrupa tarafında AB üyesi bazı ülkelerdeki aşırı borçluluğun yarattığı sorunların nasıl aşılacağı meselesi bir türlü çözülemiyor. Aşırı borçlu ülkelerin ödeme kabiliyeti neredeyse bütünüyle yok olmuş durumda. Neredeyse iflas noktasındalar. Bunlara önerilen çözümler ise ateşten gömlek gibi.

Borçlu  ülkeler daha da büyük yüklerin altına girip, bütünüyle çökme noktasına sürüklenmekten kaçmaya çalışıyorlar. Açık olarak AB’nin olabildiÄŸince bonkör bir mali destek saÄŸlamasını istiyorlar. Örtük olarak da kafalarında borçların yeniden yapılandırılması ve yükün bir kısmının borç verenlere yüklenmesi var. Ä°smi böyle konmayabilir ama,  borçların bir kısmının silinmesini talep ediyorlar yani.  Ne AB’nin kendi zenginleri ne de geliÅŸmiÅŸ ülkelerin piyasa aktörleri de henüz bu tür çözümlere razı olmuÅŸ deÄŸiller. Çözümsüzlük Euro alanının ve tabii sonuçta Avrupa BirliÄŸi’nin dağılma olasılığını gündeme getiriyor. Sadece Avrupa ve çevresini deÄŸil dünyayı alt üst edecek bir olasılık bu.

ABD tarafındaki sorun ise kamu borçlanma limitinin iktidara daha fazla borçlanma imkanı verecek şekilde yükseltilmesi meselesi. Sorunun kaynağında yine ekonomi var ama  çözümsüzlük siyasi çekişmeden kaynaklanıyor.

Muhalefetteki Cumhuriyetçiler borçlanma limitini yükseltip, iktidara yeni imkan yaratmaya yanaÅŸmıyor. Borçlanma yerine harcamaların kısılmasını öneriyorlar. Bu acil bir çözüm deÄŸil kuÅŸkusuz. Bunların maksadı Obama iktidarını sıkıştırmak. Obama da kendi prestij projelerine dönük harcamaları kısmaya yanaÅŸmıyor. Taviz olarak vergi yükseltmeyi öneriyor. Vergi arttırma olasılığı da Cumhuriyetçileri tilt ediyor. Bu çekiÅŸme ABD’nin borç ödeyememe, harcama yapamama noktasına sürüklenmesi anlamına geliyor. Bu da dünyayı alt üst etmeye fazlasıyla yetecek  bir olasılık.

Görünen o ki,  gelişmiş ve zengin egemenler,  bir kez daha kendi sorunlarını çözemeyip,  dünyayı batma noktasına sürüklüyorlar.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir