HÜRRİYET’in kurucusu Sedat Simavi (1898-1953) günlük bir gazete çıkarmadan önce Türkiye’nin bir numaralı dergicisiydi.
Sedat Simavi’nin “YEDİGÜN” adlı haftalık dergisi bundan 70 yıl önce 100 bin adet satıyordu. Demek ki, Sedat Simavi bir pazarlama ustasıydı. Bu ustalığını günlük gazete çıkartırken de göstermiştir. Hürriyet 1948’den beri istikrarlı olarak Türkiye’nin en çok satan gazetesidir. Sedat Simavi, müşterisini yani “hedef kitlesini” iyi tanıyordu. O kesimin “tatmin edilmeyen bir ihtiyacı” olduğunu gördü ve o ihtiyacı talebe dönüştürmek için bir ürün tasarladı. Onu üretti, satın alınabilir bir fiyattan piyasaya çıkardı ve her yerde bulunabilir hale getiren dağıtım ağını örgütledi. Çok büyük bir “marka” yarattı.
HALKA SATILAN GAZETE OLMAK
Ben Hürriyet ailesine katıldığımda Sedat Simavi döneminin mutfak ustalarından Tahsin Öztin, yarı emekliydi. Bazen yazı da yazıyordu. Tahsin Bey’le birçok sohbete katıldım. Tahsin Bey tam bir halk adamıydı. Bugünkü afralı tafralı basın prenslerine hiç benzemiyordu. Yalın düşünüyor, basit konuşuyordu. Onun kimliğinde “Hürriyet” denilen gazete markasının “halka verdiği sözün anlamı” kolaylıkla deşifre edilebiliyordu. Tahsin Bey, Sedat Simavi’nin Hürriyet’i tasarlarken, kendisine “nasıl bir gazete yapacaksınız?” diye soranlara verdiği tarihi cevabı sık, sık tekrarlardı. Sedat Simavi, “Türkiye’de gazeteler, devlete satılır. Ben, halka satılan bir gazete çıkaracağım” diyerek Hürriyet’in misyonunu açık bir şekilde ortaya koymuştu. Sedat Simavi halka satılan gazete olmayı becerince, yeteri kadar reklam geliri elde edebileceğini ve bu sayede devlete muhtaç olmadan ve iktidarın önünde eğilmeden gazetenin yaşayabileceğini öngörmüştü. Bu formül hâlâ geçerlidir.
GAZETECİLİK VE SİYASETÇİLİK
Osmanlı’dan beri Türkiye’de “gazetecilik ve siyasetçilik” bir paranın iki yüzü olmuştur. Her dönemde aktif siyasette dikiş tutturamayan hürriyetçi, devrimci, solcu, gerici ve bölücü muhalifler çareyi gazetecilik kisvesi altında “siyaset” yapmakta bulmuştur. Gazetecilik kisvesi altında muhalif siyaset yapanlar boy attıkça, siyasetçiler de “örtülü gazeteciliğe” başlamıştır. Asıl niyetleri gazeteci değil, Türkiye’yi yönetmek olan muhalif veya yandaşlar yüzünden “bağımsız siyasi gazetecilik” gelişememiştir. Böyle bir ortamda, iktidar kavgasına bulaşmadan magazinsel habercilik yapan Hürriyet uzun yıllar halkın tercih ettiği gazete olmuştur.
MEDYA, PATRONLARIN SİLAHLI KUVVETİDİR
Bizim özel sektörümüz, keşif ve icatlarla değil, “gümrük koruması, eksi faizli kredi, permi, ucuz döviz, arsa ve imar katakullileri, ihaleler ve özelleştirme” gibi kamu kaynaklı rantlarla neşvünema bulmuştur. 1980’den sonra uyanık girişimciler, devletle rant pazarlığına yapabilmek için, zararına çalışmayı göze alarak medyaya girmiştir. Bunu da “nasıl silahlı kuvvetlerin kârlılığı yoksa medya yatırımlarının da zararı sorulmaz” diyerek veciz bir şekilde anlatmışlardır. Bu dönüşüm bir bakıma gazeteciliğin sonu olmuştur. Eğer hür basın, demokrasinin vazgeçilmez bir parçasıysa, bugünkü yapı değişmelidir. O zaman “sen reklam veya propaganda malzemeni ver, biz onu haber yapalım” gazeteciliği bitecektir.
Son Söz: Besleme medya, medyasızlık yaratır.