Bizdeki Finansal İstikrar Komitesi’nin, amaçlanana ulaşılabilmesi için yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Küresel finansal krizden alından dersle merkez bankalarının finansal krizlerin önlenmeye çalışılmasında, çıkan krizlerin yönetilmesinde ve çözümlenmesinde eskiye kıyasla çok daha fazla rol oynamaları gerektiği düşünülüyor. Bu alanda çok sayıda iktisatçı kafa yoruyor. Bu ‘kafa yorma süreci’nde farklı alanlarda çalışmalar yapılıyor. Bu çerçevede, bu köşede, uzunca bir süredir Türkiye koşullarında makro-sakıngan (makro-ihtiyatlı) finansal politika ile para politikasının birlikte nasıl uygulanabileceğini tartışmaya çalışıyorum.
Tartışma beni, “Ne gibi kurumsal düzenlemeler gerekli” sorusuna getirmişti. Türkiye için üç seçenek belirtmiştim. Birincisi, BDDK’nın makro-sakıngan yetkilerinin TCMB’ye verilmesi önerisiydi. İkinci seçenek BDDK ile TCMB’nin birleşmesiydi. Üçüncü seçenek ise Türkiye’deki statükonun korunmasıydı. Bu sonuncu seçeneği tavsiye etmemiştim.
‘Statüko’ derken hemen belirtmem gerekiyor. 8 Haziran 2011’de yeni bir düzenleme ile Finansal İstikrar Komitesi kuruldu. Farklı bir ifadeyle Türkiye de makro-sakıngan finansal politikaların uygulanması yolunda bir adım attı ve o güne kadar mevcut olan statükoda değişiklik yaptı. Makro-sakıngan finansal politikaların uygulanabilmesi için ne tür kurumsal düzenlemeler gerektiği tüm dünyada tartışılırken ele alınan seçeneklerden biri de bu tür komitelerin oluşturulması. Dolayısıyla Türkiye’de şu andaki statüko doğru yönde atılmış bir adım sonucunda oluştu. Fakat bu statüko tatmin edici olmaktan çok uzak.
Statüko şu: Hazine’den sorumlu bakanın başkanlığında, Hazine Müsteşarı, Merkez Bankası Başkanı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı, Sermaye Piyasası Kurumu Başkanı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı’ndan oluşan Finansal İstikrar Komitesi kuruldu. Bu komite, ‘Ekonomi Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin ek dördüncü maddesine dayanılarak oluşturuldu. Ek madde çok kısa; komitenin görevleri belirtiliyor ve bir de komitenin üyeleri. Bu oluşumun, ilgili kurumların bağımsızlıkları/özerklikleri açısından sakıncalı yönleri olabileceğini belirtmiş ve bu nedenle tavsiye etmemiştim. Türkiye’deki düzenlemenin çok önemli ve temel bir eksiği var. Bu komitenin sadece görevleri ve kimlerden oluştuğu belli. Şu soruların yanıtları yaşamsal önemde ama yanıtları düzenlemede yok:
Bu komite karar alacak mı? Yoksa komiteyi oluşturan kurumlardan falancasına tavsiyelerde mi bulunacak? Karar alıcı ise bu kararı nasıl alacak? Karar alıcı olması halinde komiteyi oluşturan kurumların bağımsızlıkları/özerklikleri ne olacak? İlgili kurumların yasalarında ne tür düzenlemeler yapılacak? Komite karar alıcı değil de tavsiye edici ise falanca kurumun falanca doğrultuda uygulama yapılması tavsiye edildiğinde, o kurum bu tavsiyeye uymazsa ne olacak? Bu durumda, o kuruma yapılan tavsiye kamuoyuna duyurulacak mı? Bu duyuruları kim yapacak? Kurum neden tavsiyeye uymadığını kamuoyuna açıklayacak mı? Belki de bazı kurumlara ‘yap’ bazılarına da “Yaparsan iyi olur” denilmesi gerekecek. Bu ayrım belli mi? Kamuoyu da bilecek mi?
Güçlü bir makro-sakıngan finansal politika uygulanması arzu ediliyorsa mevcut komitenin bu sorulara doyurucu yanıt verecek biçimde düzenlenmesi gerekiyor. Oysa bu soruların öyle kolay yanıtları yok. Bu durumda diğer iki seçenek daha yapılabilir duruyor. Mesela İngiltere şu anda ikinci seçeneği hayata geçirme sürecinde: Para politikasının, makro-sakıngan finansal politikaların ve mikro-sakıngan finansal politikaların sorumluluğunu İngiltere Merkez Bankası’na veriyor. Farklı bir ifadeyle kendi BDDK’sı ile TCMB’sini birleştiriyor. Elbette illa böyle olması gerekmiyor; sonuçta bu bir tercih. Tıpkı finansal istikrar komitesi kurmak gibi bir tercih. Sorun şu ki, bizdeki Finansal İstikrar Komitesi, amaçlanana ulaşılabilmesi için gerekli yönetişim yapısından uzak; yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Sürdüreceğim.