Fahrenheit 451

Ray Bradbury’nin öldüğünü öğrendiğimde önce aklıma Fahrenheit 451 geldi, sonra da öğrencilik yıllarım.

Ray Bradbury, 1951 yılında yazdığı bilim kurgu romanında kitapların yasak olduğu bir geleceği anlatır. İtfaiyeciler, yaptıkları aramaların ya da aldıkları ihbarların sonucunda ele geçirdikleri kitapları meydanlarda yakarlar. Hükümetin kitapları yasaklamaktan güttüğü amaç farklı kişisel düşüncelerin gelişmesini önlemek ve bu yolla herkesin aynı düşünce etrafında toplanmasını sağlamaktır. Kitabın adının Fahrenheit 451 olmasının nedeni de kağıdın tutuşma derecesini göstermesidir. Bizim kullandığımız ölçüyle (C, Celsius) bu yaklaşık olarak 233 dereceye denk geliyor.
Yönetmen Francois Truffaut, Bradbury’nin bu romanını 1966 yılında filme çekmişti. Filmde itfaiyeci Montag rolünü Oskar Werner, öğretmen Clarisse rolünü de Julie Christie oynuyorlar. Montag, Clarisse’e aşık olduktan sonra başlıyor yasak kitapları okumaya. Okudukça artık eski işini yapamaz hale geliyor ve Clarisse ile birlikte bu sistemin dışına çıkmayı, kaçmayı düşünmeye başlıyor.
Filmin yönetmeni Truffaut’nun, Oskar Werner’den, Montag rolünü bir kahramanı oynar gibi değil sıradan bir adamı anlatır gibi oynamasını istemesine karşın Werner’in onu dinlemeyip o rolü bildiği gibi oynaması filmin ilginç yönlerinden birisini oluşturuyor. Truffaut bunu “ilk kez bir aktörle çatıştım ve dediğimi yaptıramadım” diye anlatmış.Filmi ilk kez 1960’ların sonunda sinemada izlemiştim. Sonra geçtiğimiz yıllarda televizyonda gösterildiğinde bir kez daha izledim.

12 Mart 1971 darbesi olduğunda Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde üçüncü sınıf öğrencisiydim. Birden her şeyin değiştiğine tanık olduk. Okula giriş çıkış kimlik göstererek yapılıyor, kapıdaki askerler üstümüzü başımızı arıyordu. Öğrenci yurdu kapatılmış, yurtta kalanlar apar topar ortaklaşa tuttukları apartman dairelerine çıkmışlardı. Yurtla birlikte kantin de kapatılmıştı. Oysa kantin, fakültenin adeta devamı gibiydi. Orada hemen her masada siyasal tartışmalar yapılırdı. Bunların hepsi bir anda yok olmuş, öğrenci özgürlüğünden eser kalmamıştı.
İş bununla bitmiyordu. Evlerde aramalar yapılıyor, yasak bildiriler, yasaklanmış sol kitaplar aranıyordu. Marks’ın, Engels’in kitapları yasaklanmıştı. Üzerinde Marks adı geçen kitaplar da toplanıyordu.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir