İktisat derslerinde şu şekilde anlatırız; bir ülkede enflasyonu belirleyen iki temel faktör vardır. Birisi maliyet enflasyonu diğeri de talep enflasyonudur.
Eğer üreticilerin girdi maliyetleri (hammadde, işgücü vs.) aşağı yönlü ise, üretici fiyatları (ÜFE) baskılanır ve bu da tüketici fiyatlarını (TÜFE) baskılar. Bu durum, maliyet enflasyonudur. Talep enflasyonu söz konusu oluyorsa, ürün fiyatları düşmese bile tüketicinin harcamalarını artırması nedeniyle oluşan talep baskısından bahsediyoruz. Tersine tüketiciler harcamalarını azaltırlarsa aynı fiyat seviyesinden daha az talep olduğu için fiyatların gerilediği görülür.
Her ne kadar ekonomi öğrencilerine maliyet enflasyonu ve talep enflasyonu ayrımı yapsak da işin özüne baktığımızda sadece talep enflasyonu vardır. Şu an ülkemizdeki girdi maliyetleri içinde en büyük payı dolar/TL kuru oluşturmaktadır. Dolayısıyla dolardaki artışlar üreticilerin fiyatları artırmasına neden olmaktadır ve biz buna maliyet enflasyonu diyoruz. Ama işin aslı döviz piyasasındaki dengesizlik ve talep faktörüdür. Döviz piyasasında dolara olan talep arttığı için dolar yukarı gitmekte ve maliyet enflasyonu denilen olgu oluşmaktadır.
Demek ki aslında maliyet enflasyonu dediğimiz şey, dolaylı bir talep enflasyonudur. Dolara olan talep azaldığında, maliyet baskısı ortadan kalkar.
Bugün Gazetesi’ndeki köşe yazımın devamı için TIKLAYINIZ.