Yazılarını keyifle ve her satırından yeni bir şeyler öğrenerek takip ettiğim ekonomist arkadaşların teknik kapasitesi beni bin kat aşar. Cuma açıklanan TÜFE’de 2002 yılından bu yana gözlenen en sert artış kimsede panik yaratmadı. Değerli meslektaşlarım bunu iki nedene bağlıyor. Birincisi, artışın çoğu gıda ve tekstil gibi mevsimsel nedenlerden kaynaklanıyordu. İkincisi, çekirdek göstergelerde ivmelenme son bir kaç aydır yavaşlıyordu.
Bana kalırsa, ağaç kabuklarının kalınlığını ölçmekten ormandaki yangını kaçırıyoruz. Bir ayda enflasyon %2.5 artarsa, bu ekonomiye ciddi bir psikolojik şoktur. Enflasyon zaten büyük ölçüde psikolojik bir fenomendir. Vatandaş fiyatların artmayacağına eminse, ne zam yapar, ne de ücretine zam ister. Mevduat faizi eksi de olsa, “geçici” der katlanır. Ama, Türkiye gibi, zaten enflasyon beklentilerinin kıpır kıpır yerinde duramadığı, iç talebin patlama noktasına tırmandığı bir ülkede, bu veriyle ateşe benzin döküldü. Bu ülkede halkın %30’u için gıda, ulaştırma ve tekstil zaten en çok satın aldıkları kalemler. Onlar açısından enflasyonda feci bir artış var, reel gelirlerindeki kaybı telafi için davranışlarını değiştirecekler. En azından geçmiş enflasyon kadar ücret zammı almaya çalışacaklar, yani işveren ücretleri artıracak.
Psikolojik olarak enflasyon beklentileri yukarı itilirken, %7.5 TÜFE ve %9’u aşan ÜFE, ihracatçının üstünde maliyet baskılarını gittikçe artırıyor, TL döviz sepetine karşı halen bulunduğu seviyede dahi rekabet gücü sağlamıyor demektir.
Atilla YEŞİLADA
Makalenin tamamını okumak için BURAYI ziyaret ediniz