Yurtdışındaki koşullar temkinli tavrı ön plana çıkarırsa büyüme hızımız potansiyelinin altında kalacak.
Birkaç liderin ve ekonomi hakkındaki görüşlerini saplantı haline getirerek asla uzlaşmaya yanaşmayan politikacıların ne yapacaklarına hiç bu kadar bağlı olmuş muydu ekonomilerin kaderi? Önümüzdeki birkaç yıl çok sayıda ülkenin büyüme hızının nasıl şekilleneceği ve bu ülkelerdeki işsizliğin ne yönde gelişeceği temelde iki unsura bağlı.
Birincisi şu: Obama’nın işsizliği azaltmak amacıyla vergi gelirlerini düşüren ve eğitim ile altyapı harcamalarını arttıran yeni planı Kongre’de kabul edilecek mi? İkincisi: Avrupa, çöküşü önlemek üzere acil önlemler alacak mı? Daha somut olarak, ortak bir Avrupa tahvili çıkarılarak (Eurobond), sorunlu ülkelerin mevcut borçlarının bir kısmı bu tahvillerle değiştirilecek mi? Ya da Avrupa Merkez Bankası (ECB), sorunlu ülkelerin tahvillerini bankalardan satın almayı garanti edecek mi? Çoğu ekonomi açısından hem Obama’nın önlem paketinin yasalaşması hem de Avrupalıların acil önlem almaları iyi haber olacak. Büyük ekonomilerin toparlanma olasılıkları artacak. Dünyanın üzerindeki kara bulutlar şimdilik kalkacak, gökyüzü güneşli olmayacak ama güneşli günleri yaratmak için vakit kazanılacak. Yani tam bir ‘hayat bayram olsa’ durumu.
Oysa bu kararların hayata geçirilmesi olasılığının düşük olduğunu düşünüyor çoğu uzman. İyice kutuplaşmış ABD siyasetinin, özellikle de Cumhuriyetçi Parti’deki aşırı sağ kanadın harcamaları arttırıcı bir planı onaylamayacakları belirtiliyor. Avrupalı liderler ise olan biteni anlamaktan uzak görünüyorlar. Almanya, Eurobond uygulamasına karşı çıkıyor. Geriye, ECB’nin para basarak tahvilleri alması önerisi kalıyor. Ne var ki bu tür bir uygulamaya ECB’de karşı çıkan bir kesim olduğu artık sır değil. Sonuçta çok sayıda kişi, çok şiddetli bir krizin kapıda olduğunu düşünüyor. Yanlış anlaşılmasın; zaten ortada bir kriz var. Kapıda olan, bu krizin çok şiddetlenerek Avrupa’da bazı büyük bankaların iflas etmeleri ve aynı zamanda bazı devletlerin borçlarını ödeyemeyeceklerini açıklamaları. Bu durumun Türkiye’ye nasıl yansıyacağını salı günkü yazımda ‘Senaryo 2’ altında incelemiştim: Küçülen bir ekonomi ve artan işsizlik. Tıpkı küresel krizde olduğu gibi. Umarım gerçekleşmez.
Bizim açımızdan ilginç olan ise sözünü ettiğim yazımdaki Senaryo 1’in bir alt kolu. Şöyle düşünelim: ABD Merkez Bankası parasal genişlemeye gidiyor. ECB de sonunda banka iflaslarını önlemenin başka yolu kalmadığını görüyor ve Euro Bölgesi’nin devlet tahvillerine garanti veriyor. Bu garantinin gereği olarak da bazı tahvilleri alarak piyasaya para çıkarıyor. Bu senaryoda dikkat ederseniz talep arttırıcı bir önlem olmadığından, gelişmiş ekonomiler ya öngörülenden de yavaş toparlanıyorlar ya da yerlerinde sayıyorlar. Öte yandan sisteme yeni giren eurolar ve dolarlar bizim gibi ülkelere akacak. Bu, liranın üzerinde değerlenme baskısının artması demek. Öte yandan da Türkiye’de bir süredir devam eden hızlı kredi genişlemesinin temel nedenlerinden birinin (sıcak para girişi) belirgin olarak sürmesi demek.
Gelişmiş ülkelerin yavaş toparlanması ihracatımızı olumsuz etkiler. Liranın değerlenme baskısına girmesinin de etkisi aynı yönde olur. Ancak lira zaten önemli ölçüde değer kaybetmişti. Ek olarak, lirada tekrar oluşacak değerlenme baskısına Merkez Bankası direnir. Bu koşullar altında yavaş toparlanmadan ihracatımıza gelecek olumsuz etki bir miktar azalır. Sözünü ettiğim koşullar, kredi genişlemesinin hızlı olmasına izin veren koşullar. Peki, kredi talebi de hiçbir şey olmamış gibi artar mı? Yatırım harcamalarının ve büyük tutarlı dayanıklı tüketim harcamalarının nasıl gelişecekleri, ekonomiye duyulan güvenin nasıl şekilleneceğine bağlı. Bu da hem ABD’de hem de Avrupa’da yaşanacaklar ile yakından ilgili.
En gerçekleşebilir iyimser senaryoda (gelecek yazılarda kullanmak üzere Senaryo 1a diyeyim), dolayısıyla dördüncü çeyrekteki ve 2012’deki büyüme hızımıza ne olacağını büyük ölçüde ekonomiye duyulan güven belirleyecek. Yurtdışındaki koşullar temkinli tavrı ön plana çıkarırsa büyüme hızımız potansiyelinin altında kalacak. Ne kadar altında kalacağı ise ortadaki sis perdesinin kalınlığı ile doğru orantılı olacak.
Fatih ÖZATAY