Son dönemlerde ki gıda fiyat artışları ve asgari ücretlerde ki siyasi vaatler ve otomotiv sektöründe baş gösteren iş bırakma eylemelerinin hemen hepsinin altında, önemli sosyal tepkilerin olduğunu var saymak gerekir.
Türkiye ekonomisi son on yılda, nerede ise tüm kazanımlarını, ABD ve İran ağız dalaşı, Irak körfez savaşı, Orta doğu da ki gerginlikleri bahane ederek, petrolü 100 dolarların üzerinde sanal fiyatlandırmalara kaptırdı.
Amiyane tabiri ile beş kuruşluk petrolü hiçbir neden yokken 10 kuruşa çıkarıp bize sattılar. Çiftçi, köylü, emekçi de ürün fiyatları daha düşen ve aynı ücretle bu harcamaları karşılamaya çalıştılar.
Ama bir yere kadar! Bu oyununda sonuna gelindi ve şimdi dünya daha güvenli olmamasına karşın petrol fiyatları daha da düştü!
Ancak bizde bu hiçbir şey ifade etmedi, zira petrolün toplam maliyetinin bir katından fazla vergi yükü devam etti!
Çalış, çalış…
Ek, ek…
Besle.. besle.. üç kuruş bırakmayan çabalarla, nereye kadar?
İşte bu öncü göstergeler, et sonra sebze ve meyve daha sonrada asgari ücret ve çalışma koşullarına karşı, tepkiye dönüştü…
Dikkat etmek gerekiyor zira son on üç yılda, sadece asgari ücret ve kırsal kesimde ki hayvancılık ve tarımsal üretimlerde ki cepten giden kayıplar yanında, kamu çalışanlarının da gelirlerinde artı bir kazanım olmamıştır.
Herkeste para var dense de, kredi kartlarının kullanımı ve ödenmeyen borç miktarları dikkate alındığında bu alt gelir guruplarının birkaç aylık gelirlerini ileriye dönük borçlanarak ayakta kalmaya çalıştıkları görülecektir.
Bir yanda saraylar lüks araçlar, uçaklar medya gündemine düşerken, diğer yandan iki yakasını hem de senelerce bir araya getiremeyenlerin, hak aramaya başlamasının tek bir açıklaması vardır;
Demek ki artık bir kesimde bıçak kemiğe dayanmıştır!
Bu eko-sosyal olayları küçümsememek ve milli geliri adil bölüştürmek varken, olayları sanal ortamda, kamu spotları, zorunlu yayınlar ve seçim reklamlarında, yediği önünde, yemediği arkasında, son derece mutlu bir toplum görüntüsü ile yansıtmak, beklenen ekonomik fay hattı hareketinin sebep olacağı, ekonomik ve sosyal yıkıma karşı bir önleme sağlayamaz ve bir çözümde getiremez!
Sözün özü;
Eğer bir ülkenin ekonomi aktörleri, bir seçim sürecini ve sonrasında kurulacak hükumetin(!) ekonominin değerleri için ana gerekçe görüp, yatırımlarını güvenceye alıp, beklemede kalıyorsa? Aynı zamanda  o ülke ekonomisi, bilimsel verilere göre değil, siyasi oluşumlara göre hareket ediyorsa? Zaten o ekonomi, gelişmiş ve güçlü bir yapıda değildir!