Döviz kurunu belirleyen en temelde iki parametre vardır. Diğer şartlar aynı kalmak şartıyla; Bunlardan ilki faizler, ikincisi de enflasyondur.
Döviz kurunu KISA VADEDE faizler, UZUN VADEDE enflasyon belirler.
- Hocam faizler derken hangi faizi kastediyorsunuz? Bir sürü faiz var. Politika faizi, bono tahvil faizi, banka faizi, kredi kartı faizi, tüketici kredisi faizi vs…
- Güzel bir soru… faizlerin en önemlisi TCMB’nin politika faizi olarak karşımıza çıkıyor. Politika faizi kısa vadeli para alışverişlerinde kullanılan faizin alt ve üst bandını belirliyor. Diğer faiz oranları da politika faizini baz alarak piyasalar tarafından arz ve talebe göre belirleniyor. Ama döviz kurlarının kısa vadedeki hareketlerini tek başına belirlemez.
- Nasıl yani… Politika faizi belirlemez mi?
- Tek başına belirlemez. Politika faizi (daha doğrusu MB’nın ortalama fonlama faizi) elbette çok önemlidir. Fakat sana bir soru sorayım. Bu faiz ayda bir yapılan toplantılarla belirleniyor ama, henüz toplantı yapılmamışken, ABD Merkez Bankası FED faizi artıracağını söylese ne olur?
- Bizim piyasalarda dolar yükselir.
- Evet doğru… Ama politika faizimiz hala aynı seviyede ve değişmedi…
- Tamam… şimdi anladım… Bu durumda ABD’nin politika faizi ile bizim faiz arasındaki fark önemli oluyor…
- Evet öyle ama, daha ziyade reel faiz farkı (enflasyondan arındırılmış) daha önemli oluyor.
- Hocam enflasyondan nasıl arındırıyoruz?
- Bunun formülü basit; Şu anki faiz oranına 1 ekle ve bunu 1 yıl içinde beklenen enflasyon +1’e böl ve bulduğun değerden 1 çıkar. Örneğin politika faizi şu an 8.25 ise buna 1 ekliyoruz 1.0825 oluyor. Politika faizinin sabit kalacağını varsayalım. Sen 2017’de enflasyonun ne olmasını bekliyorsun?
- Döviz kurları bu kadar arttıktan sonra, dolarla aldığımız başta petrol olmak üzere her türlü ithalatın fiyatı artıyor. Bence %8.50-10 arasında olabilir. Hocam diyelim ki 9 olsun.
- Bu durumda az önce bulduğumuz 1.0825 rakamını beklenen enflasyon +1’e yani 1+0.09= 1.09’a bölmeliyiz. 1.0825/1.09=0.9931 olur. Bu değerden 1 değerini çıkarırsak, -0.00689 yani -%0.69 oluyor. Bunun anlamış şudur. Eğer Türkiye’de 1 yıl içinde senin söylediğin gibi enflasyon %9 olursa, şu anki politika faizi ile parasını değerlendiren birinin reel getirisi -%0.69 olacaktır. Bir bakıma zarar edecektir. Aslında aynı hesabı ABD için yaptığımızda da ABD’deki reel getirinin -%1.12 olduğunu görüyoruz. Normalde şu an hala Türkiye’deki faizler cazip görünüyor, fakat, ABD’de faiz artırımlarının devam etmesi beklenirken, Türkiye’de politika faizinde artış olasılığı düşük görülüyor.
- Hocam bir şeyi hiç anlamıyorum. Yabancılar sanki parasını getirip Merkez Bankasında mı değerlendiriyor da biz bu politika faizini baz alıyoruz?
- Bu soruyu sormakta çok haklısın. Tabi ki Merkez Bankası’nda değerlendirmiyorlar ama politika faizi bankalararası piyasada para alışverişinin fiyatını belirliyor. Örneğin MB politika faizini %5’e düşürse, bu ne anlama gelir? “Ben bankalara %5 ile para vereceğim” anlamına gelir. MB, %5 ile bankalara 100 milyar TL’nin üzerinde para verirse, yabancılar ellerindeki parayı %8 veya %9 ile satamazlar. Dolayısıyla paranın kısa vadeli getirisi politika faizine çok bağlıdır. Yabancılar ürkektir. Paralarını bankalara vadeli yatırmazlar. En fazla bir hafta repo yapar veya tahvil ve bono piyasasından kağıt alırlar.
- Hocam, hem diyorsun ki bunlar ürkektir, hem de diyorsun ki tahvil ve bono piyasasından kağıt alırlar. Tahvillerin en az vadelisi 2 yıllık oluyor. 5 ve 10 yıllıklar da var. Parasını bir hafta bile değerlendirmek konusunda ürkek olan bu yabancılar nasıl oluyor da, 2 yıllık veya 5 yıllık kağıt alabiliyorlar?
- Bak şimdi… “Tahvil ve bono piyasası” diyoruz. Yani bu piyasada her gün milyarlık işlemler oluyor. 5 yıllık bir kağıdı alsa bile, bu kağıdın aynen hisse piyasasındaki gibi bir fiyatı var. Sabah alıp öğleden sonra satabilirler. Fiyat azıcık yükseldiğinde satıp kâr edebilirler. Bu yüzden tahvil almaları garip değil.
- Tamam hocam çok iyi anladım… Konuya tekrar dönecek olursak, siz diyorsunuz ki “doların kısa vadedeki hareketlerini faizler belirler”. Faizlerin nasıl belirlediğini çok iyi anladım. Eğer ABD faizleri sabitken, MB politika faizini yükseltirse, bu durum yabancılar için cazip oluyor ve dolar bozdurup TL faiz kazanıyorlar.
- Evet aynen dediğin gibi, örneğin dün MB politika faizini sabit bıraktı ve PPK kararları saat 14:00’de açıklandığında dolar/TL kuru 3.50 civarından 3.5350 civarına doğru yükseldi. Çünkü ABD’nin faizlerinin önümüzdeki dönemde artması beklenirken, bizim faizin sabit kalması, Dolar ve TL faizi arasındaki farkın dolar lehine açılacağı varsayıldı. Kısa vadede FX piyasalarında faiz beklentileri fiyatlara anında yansır. FED’in faiz artırma riski arttığında dolar yükseliyor.
- Hocam bu durumda FED faizi değiştirmezken, Türkiye’de politika faizi düşürülürse, aradaki fark yine daralıyor. Bu durum doları artırmaz mı?
- Evet artırır ama bu karar açıklandıktan sonra mı artırır? Önce mi artırır?
- Bilmiyorum…
- Eğer piyasa 25 baz puan düşüş bekliyorsa, bu durum daha öncesinde fiyatlara yansıdığı için, karar açıklandıktan sonra geçici bir dalga oluşabiliyor ama ana trend değişmiyor.
- Peki hocam piyasa 25 baz puan düşüş beklerken, TCMB 50 baz puan düşürürse ne olur?
- İşte o zaman işler değişir. Bu durumda beklentilerden sapma olmuş olur. Unutma ki sadece döviz değil, fiyatları gün içinde değişen her enstrüman için bir beklenti mutlaka vardır. Bu beklentilerden sapma olduğunda büyük hareketler olur.
- Peki enflasyon konusu nedir? Uzun vadede nasıl etki yapıyor?
- Enflasyon aslında sürekli ve ısrarlı olarak fiyatların belirli bir dönemde artması anlamına geliyor. İki ülkeyi karşılaştırıyor olalım. Hesabı basitleştirmek için örneğin 2000 yılında olduğumuzu ve ABD’de enflasyonun 10 yıl boyunca “0” seviyesinde olduğunu varsayalım. Ama Türkiye’de de her yıl %10 enflasyon olsun.
- Tamam hocam böyle olduğunu varsayalım!
- Varsayalım ki her iki ülkede de sadece 1 tane mal üretiliyor. Bunun da dolma kalem olduğunu varsayalım… Düşün ki dolma kalem yenilip içilen zorunlu bir ihtiyaç gibi her türlü malı temsil ediyor olsun…
- Tamam hocam…
- Şimdi yine basitleştirmek için, 2000 yılında 1$ = 1TL olduğunu varsayalım.
- Buna da tamam hocam…
- Şimdi bir de dolma kalemin fiyatının başlangıçta ne olduğunu belirleyelim. 2000’de Türkiye’de 100 TL ve ABD’de 100 $ olsun.
- Tamamdır…
- 2001 yılında Türkiye’de dolma kalem fiyatı nedir?
- Eğer %10 enflasyon varsa 110 TL’dir.
- Eğer 1 $ = 1 TL olarak, kur hiç değişmemişse, Türkiye’deki dolma kalem kaç dolardır?
- 110 $ olur.
- Bu durumda dolma kalemi nerden alırsın?
- Amerika’dan alırım ama bir sürü posta gümrük vs masrafı olur.
- Çok doğru söylüyorsun… Bu gibi maliyetler yüzünden varsayalım ki ABD’den getirtmek 110 dolara mal olacak. Bu durumda Türkiye’den alırsın değil mi?
- Evet hocam.. hem Amerika’dan getirirsek zaman maliyeti de var.
- Peki 2002’de dolma kalem kaç TL olur?
- 2001’de 110 TL idi ve %10 daha enflasyon olursa 121 TL olur.
- Peki 1 $ = 1 TL kuru hiç değişmezse, Türkiye’deki dolma kalemin maliyeti kaç dolar olur?
- 121 dolar olur…
- Kalemi nerden alırsın?
- Artık Amerika’dan alırım. Çünkü her türlü masrafı eklesem 110 dolara geliyordu.
- Başka ne yaparsın? Bu işten para kazanamaz mısın?
- Eveeeet doğru… Dolma kalem ithal edip Türkiye’de satarım.
- Güzeeeel… Bu durumda dolma kalem üretenler ne olur?
- Üretemez ve üretim düşer…
- Ben sana ekleme yapayım… işsizlik artar… Ama en önemlisi, artık dolma kalemi dışarıdan aldığımız için dolara ihtiyaç duyarız ve cari açığımız artar. Çünkü ülkede üretmek yerine dışarıdan ithal etmek çok daha ucuz hale gelmiştir. Bu böyle giderse, öyle bir noktaya gelinir ki, artık cari açık /GSYH oranı tehlikeli boyuta ulaşmıştır. Cari açık; alınan yabancı borç demektir. Döviz kuru paritesi, yani dolar/TL kuru öyle artar ki, birikimli enflasyonun yarattığı rekabet düşüşünü eski haline getirecek kadar artar. Yani 5 yılda %60 enflasyon olmuşsa 1 $ = 1.60 TL olana kadar artar.
- Hocam yapma yaa.. Bu kadar süre dolar kuru bekler mi?
- Evet… eskiden sabit döviz kuru politikası izlerken işte krizler böyle çıkıyordu. Biriken enflasyon, adeta bir tenceresinin içinde biriken basınç gibi, en sonunda kurları patlatıyordu. Ama şu an serbest dalgalı kurda olduğumuz için bu artışlar birikse bile daha kısa sürelerde ani artışlar görüyoruz. Örneğin 2012 başındaki artış veya 2014’e girerken dolardaki artışlar gibi. Yani bir bakıma serbest dalgalı kur, sayesinde uzun süre basınç birikimi olmuyor ve ani artışlarla bu gaz alınıyor.
- Hocam hatırlıyorum dolar 2012 başında 1.92’ye gelmiş, MB faiz artırmıştı ve Erdem Başçı dolara dokunanın eli yanar demişti. Aynı şekilde 2014’e girerken dolar 2 TL seviyelerinden 2.40’a kadar fırlamış yeniden faiz artırmıştık. Faiz artınca dolar neden düşüyor?
- Faiz artınca enflasyonun da gerileyeceği düşünülüyor ve aynı zamanda TL’nin getirisi ve cazibesi artıyor.
- Hocam o zaman şu anda da risk yok mu? Enflasyon yükselmeye başladı ve ABD’de faizler artacak.
- Evet şu anki beklentiler böyle… Bizim özel sektörün dış borcu yüksek olduğu için, daha önce verdiğimiz cari açıkların geri ödenmesinde problemler olabilir diye yabancılar endişeli. Buna bir de jeopolitik gelişmeleri, savaş riskini ve terör olaylarını eklersen, neden dolar/TL kurunun son zamanlarda diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha fazla arttığını bulursun. Bir bakıma yabancılar, artık cari açığımızı öyle rahat rahat finanse etmeyeceklerinin sinyalini bu şekilde veriyorlar.
- Çözüm nedir hocam?
- Çözüm kolay değil. İş sadece faiz artırarak çözülecek bir konu da değil. Faizi hızlı artırmak, bir süreliğine rahatlatır ama morfin gibidir ve etkisi geçince yine bu tür olayları yaşarız. Hatırlasana, 2014’de faizleri 4-5 puan birden artırdık ve kuru kontrol altına aldık ama bak yine dolar artıyor. Bu olayın tek bir çözümü vardır; ülkede verimliliği artırmak ve verimliği artıracak teşvik politikalara ve yapısal reformlara ağırlık vermektir. Bu sayede, üretim artacak, rekabet gücümüz kur sabit kalsa bile artacaktır. Ama bunun yanında faiz aracını da tümüyle bir kenara atmamalıyız. Yabancılar faiz silahının her zaman kullanılabileceği korkusunu hissetmeliler.
- Sağol hocam.
- Sen de sağol.