Atatürk şöyle diyor: “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.” Bugünlerde dindar nesil düzeyinde ‘cambaza bak’ cinsinden yapılan tartışmaları düşündüğünüzde, ortaya konulan ifade çok daha anlamlı hale geliyor.
Türkiye dindar nesil tartışmasını yapa dursun, uzun süredir eğitim sisteminde bilinçli bir operasyon yürütülüyor. Bu konuyla ilgili Eğitimci Yazar Mahiye Morgül’ün çok önemli uyarıları var.
Uzun süredir eğitimin parçalı ve sertifikalı hale getirildiğini, gece yarısı kapalı oturumda kanunu yapılar Mesleki Yeterlilik Kurumu üzerinden milli eğitimin yetkilerinin devredildiğini anlatıyor. Fakat Türkiye’den yeterince yanıt alıyor mu, tartışılır.
Diplomalar yerine, sertifikaların getirildiği ve eğitimin özel sektöre pazar haline dönüştürüldüğüne dikkat çeken Morgül, liselerde en temel direklerden biri olan matematik dersinin dahi seçmeli hale getirildiğinin altını çiziyor.
Geometrinin tamamen ortadan kaldırıldığı vurgulanan bu uygulamada, çocukların seçmeli olarak aldıkları saatlerin de değiştiğinin üzerinde duruluyor. Tüm dersler önemlidir, ama matematik hepsinden daha kritik bir unsur olarak öne çıkar.
Herkesin matematik dahisi olması gerekmiyor. Alınan notların da tek başına çok önemi yok. Fakat eğitiminde doğru bir matematik dersi almış çocukların, gelecekte sorun çözme, sorunları ve olayları algılamada analitik zekâyı kullanma konusunda işin felsefesine hakim olması sonucu doğuyor.
Bu konuda en ilginç kanıt İngiltere’deki sonuçlarla ortaya konuluyor. Blair döneminde fark edilen problemin halledilmesine yönelik uzun süredir adada matematik seferberliği ilan edildi ve çark tersine çevrilmeye çalışılıyor. Çünkü tablo maddi ve manevi açıdan yüksek perdeden alarm veriyor.
İngiliz Hükümeti’nin yaptığı kapsamlı araştırmaya göre, İngilizler’in çoğu basit hesaplamaları dahi yapamıyor. 17 milyon kişinin ise ilkokul düzeyinde matematik sınavına girse, sınıfta kalacağı tespit edildi.
Araştırmaya göre lise düzeyindeki soruları yanıtlayabilen kişi sayısının nüfusa oranı ancak yüzde 22 düzeyinde. Araştırmanın sonuçları işin ekonomik yansımasını da ortaya koyuyor. Yetişkinlerin yarısının faturaları anlamadığı, yüzde hesabı yapamadığı ve para üstünü hesaplayamadığı şeklindeki yorumlar İngilizler’i ürküttü.
Nitekim OECD’ye göre İngiltere’nin matematik bilgisi en zayıf yüzde 10’luk nüfusunun hesap yapamamasının maliyeti GSMH’dan uçup giden 6 milyon Sterlin… Şimdi ada başlattığı seferberlikle tabloyu tersine çevirmek için uğraşıyor.
Peki bizde durum çok mu iyi? Kimsenin hesap yapmayı bilmediği, bankalar tarafından hortumlanmasından, dolaylı vergi adı altında soyulmasından, aile bütçesini bilmemesinden ve kamu gelir/gideriyle hiç ilgilenmemesinden belli değil mi?
Belki de bu nedenle, bankalar başta olmak üzere, finans kesiminin ağzının suları akarak girdiği pazarlardan biri olma niteliği taşıyoruz. Kamusundan özel sektörüne herkes bir takım hesaplar yapıyor, ama uçup giden hep cebimizdeki rakamlar oluyor.
Fakat asıl soru şu: İngiltere matematik cehaletiyle mücadele ederken, biz ne yapıyoruz? Matematik dersini geometriyi tamamen imha ederek, seçmeli hale dönüştürüyoruz. Diyeceksiniz ki, daha önceki sistem çok mu iyiydi?
Bunun yanıtını da bir milletvekiline yazdığı yazıda Eğitimci Yazar Mahiye Morgül veriyor: “5 milyonluk Finlandiya, fen sorularında PISA Raporu’na göre en iyi derecede olma özelliğini koruyor. İşin sırrı ne? Daha önce bizden aldıkları müfredatı uyguluyor olmaları.”
Yani kimse ‘eskiden çok mu iyiydi’ savunmasının ardına sığınmasın. Gerçek olan şu ki Türkiye eğitimsizlik adına bir sistem kuruyor ve en acısı bunu ilgili uzmanlarla tartışmıyor bile. Sonra da buna isyan eden vekiller komisyonu protesto için 12,5 saat konuşunca, garipsiyorlar.
Evet Cem Yılmaz’ın dediği gibi, ‘Eğitim şart’… Ama arkasından da eklemek gerekiyor: Nasıl bir eğitim? Çünkü bu ülke ‘okullar olmasa, milli eğitim ne kadar güzel idare edilirdi zihniyetinin’ hakim olduğu bir pencereden yönetiliyor.