Küresel düzeyde son bir hafta içinde finansal piyasalarda yaşanan eğilimler ya koşulların değiştiğine ya da daha önce yaşananlardan daha farklı bir zoraki yönlendirmeye işaret ediyor. Piyasalar arası ilişkiler, küreselleşme denilen kuralsızlık döneminde hiç yaşamadığı bir görünüm sergiliyor. Bazılarının iddia ettiği gibi kesinlikle bir normalleşme söz konusu değil. Hisse senedipiyasaları genelde düşük bir oynaklıkla yatay eğilim sergilerken, devlet tahvilleri piyasası satış baskısı altında kalıyor ve diğer sabit getirili araçları da etkiliyor ve gelişmekte olan ekonomilerin paraları değer kaybediyor, bu süreçte emtialarda piyasaları da hisse senetleri gibi yatay bir görüntü izleniyor, sanki fırtına öncesindeki sessizlik benzeri bir durum yaşanıyor.
Genelde 2000’li yıllarda iyice alıştığımız piyasalar arası iliÅŸki daha farklı idi. Riskten kaçınma eÄŸilimi ön plana çıktığında hisse senetleri ve emtialar geriler, daralan sermaye hareketleri nedeniyle geliÅŸmekte olan ekonomi paraları deÄŸer kaybederdi, en güvenli liman olarak görülen gelÅŸimiÅŸ ekonomi tahvilleri prim yapar iken özel sektör tahvillerine olan ilgi azalırdı. Risk iÅŸtahı arttığında ise bu eÄŸilimlerin yönü deÄŸiÅŸirdi. GeliÅŸmiÅŸ ekonomilerin devlet tahvilleri ile geliÅŸmekte olanların paralarının eÅŸanlı olarak deÄŸek kaybettiÄŸi bir durum hiç yaÅŸanmamıştı. Bu nedenle son bir haftada yaÅŸanan eÄŸilimler safi kesinlikle normalleÅŸme olamaz. Ancak ne olduÄŸu konusunda farklı senaryolar yazılabilir. Belirsizlik ve kırılganlığın arttığını düşünmek daha tutarlı bir yaklaşım olabilir.
Belli ki siyasi iradeler, merkez bankaları ve diğer düzenleyici kurumlar ile mali sektör arasında ciddi bir görüş ayrılığı var. Bu uzlaşmazlık ve yine buna bağlı olarak gelişen tepkisellik yaklaşan seçimler ile ilgili olabilir. 11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırısı sonrasında mali sektör etkili ve yetkili kesimlerin yönlendirmesi ile hiçbir koşulda olmaması gereken riskleri aldı; bu süreçte söz konusu sektör ile müşterileri ve büyük çoğunluk arasındaki çıkar uyumu iyice bozuldu, çıkar çatışmasına dönüştü. Koşullar ağırlaştıkça bu gerçeği gizlemek zorlaştı. Seçimler sürecinde ve sonrasında, etkili ve yetkili kesimlerin her koşulda mali sektörden yana taraf olmaya devam edememe olasılığı ise güçlenmeye devam etti. Kamunun proaktif olma şansı iyice azalır iken, ne olup bittiğini anlamaya başlayan geniş kesimlere karşı direnci önemli ölçüde azaldı, mali sektör lehine eylemsiz sözlü desteklerin etkileri ise azaldı. Herkesin kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacağı günlerin yaklaştığı daha yoğun bir şekilde hissedilir oldu.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.