Türkiye büyüme sendromuna girdi. Çeyrekler bazında kesintisiz büyümeler konuşulurken, düşen büyüme oranı da başkalarıyla mukayese edilerek, züğürt tesellisi peşinde koşuluyor.
Yani siz kansere yakalanmışsınız, ama son safhadaki hastayla kendinizi mukayese edip, tedaviyi reddediyorsunuz. Aslında abartısız Türkiye’nin durumu tam da bu benzetmeye uygun.
Bir tarafta Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser, Türkiye’nin düşük büyümeye alışması gerektiğini açıklıyor. Yüzde 5 ve üzeri büyüme için, daha köklü reformlar yapması zorunluluğunu dile getiriyor. Öte tarafta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ABD’de bir yandan uyarılarını sıralayıp, bir yandan da gittiği ortama uygun olarak Türkiye’nin 2023 hedeflerinden bahsederken, aradaki ekonomik gerçekle bağlantıyı kurmuyor.
Büyümeyi takıntı haline getirmiş, ama kalkınma unsurunu göz ardı etmiş bir Türkiye’nin kağıt üzerindeki yükselmesi, kağıttan yaptığınız bir uçağın gökyüzünde süzülmesi gibidir. İçinde yolcu taşıyamaz ama belli bir süre uçar. Sonra da aynı hızla yere çakılır.
Oysa ne Dünya Bankası’nın bize büyüme için verdiği tavsiyeler, ne de bu ekonomi yönetiminin kağıttan uçak tutkusu içinde uyguladığı politikalar Türkiye’yi hayallerdeki noktaya vardırmaya yetmeyecektir.
Sadece yüzde 5 büyüyerek bile, mevcut işsizlerinizi yok sayıp, salt üniversiteden mezun olan 800 bin kişinin 500 binine iş bulabildiğiniz bir ortamda, yüksek katma değerli üretim esaslı bir politika ve buna yönelik reformlardan söz etmiyorsanız, boşa kürek çekiyor ve başkalarını zengin ediyorsunuz demektir.
Hayal edildiği gibi 2023 yılında ilk 10 ekonominin içinde olmak istiyorsak, Türkiye’nin ortalama yüzde 7-9 makasında bir çıkış yakalaması gerekiyor. Bunun da sıcak para ile oynayarak, finans piyasalarını ekonominin kendisini zannederek başarılması mümkün değil.
Refah yaratmayan, işsizliğe çare olmayan ve dış ticaret açığını, bağlantılı olarak da cari açığı tersine çevirmeyen bir yaklaşımın, toplamda yaratacağı büyüme ile oluşturacağı rakam, ekonomik büyüklüğü değil, patlamaya hazırlanan balonun hacmini büyütmek anlamına gelir.
Kesinlikle hemfikir olduğumuz bir konu var ki, düşük büyüme rakamları Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaz. Ama mevcut yapıyla da gerçek bir yüksek büyümenin yakalanması mümkün olmadığı gibi, kronik sorunların ağırlaşmasından başka bir anlam ifade etmez.
Birincisi dünya ekonomisinde böylesine yüksek büyümeleri yakalayacak bir ortam yok, ikincisi de Türkiye ısrarla yanlış modelin peşinde koşuyor. Sonuç: Milletçe uçuruma doğru emin adımlarla gidiyoruz. Değiştirin artık şu makası…
Yüksek katma değerli ürünleri en değerli akademişyen ve zehir gibi zeki gençlerin okuduğu ODTU geliştirsin, iş makinalarına saldırmaktan, başörtü çekiştirmekten zamanları kalırsa..
Uçuruma gide gide 10 yılda düşüremedik aşağıya gitti değil mi, ne yazık, yunanistana bakarak uçurumu görebilirsiniz.