Dükkancılıkta şaşmaz bir kural vardır. Kapı önüne çıkarılan mal kolay satılır.
Sebebi müşterilerin, dükkâna girmekten çekinmesidir. Müşteri, bir dükkâna girince mutlaka bir şey alması gerekir diye düşünür. Hâlbuki ne alacağına henüz karar vermemiştir. Üstelik alacağı malı “elleyerek” kalite kontrolü yapmak ve satıcıdan fiyat teklifi alıp pazarlık etmek istemektedir. Bunları dükkânın içine girince rahatça yapamayacağına inanır. Çünkü dükkân “özel mülkiyettir / başkasının toprağıdır”. Orada dükkân sahibinin borusu öter. Hâlbuki kapı önündeki kaldırım veya yol “kamu mülküdür”. Yani müşterinin toprağıdır. Orada patron, müşteridir. Dükkâncı, bir malı kapı önüne çıkartarak, müşterisine “ben sana fiyat tavizi veririm, malı da istediğin kadar elle” mesajı verir. Müşteri bu mesajı zihninde “kapı önünde çıkarılan mal hesaplıdır” diye tercüme eder. Hal böyle olunca dükkânlar depo, kaldırımlar dükkân olur. Gündüzleri dükkânların içi boş, önleri doludur. Geceleri de tersidir.
BÜYÜK MAĞAZALAR VE SÜPER MARKETLER
Büyük mağazalar ve süpermarketlerin iç mimarisi “müşteri egemen alış veriş mekânı yaratmak” amacıyla geliştirilmiştir. Bir büyük mağazaya giren müşteri, kendini başkasının toprağına dolaşan “oranın yabancısı” değil kendi toprağında dolaşan “oranın yerlisi” olarak hissetmelidir. Büyük mağaza müşterisi, dükkândan içeri girdi diye hiçbir şey almak zorunda değildir. Üstelik her malı istediği kadar elleme özgürlüğüne sahiptir. Fiyat etikette yazılıdır, pazarlık olmaz. Ama genel indirim olur. Büyük mağazaların koridorları sokak, reyonları dükkândır. Büyük mağazalar bile, zaman, zaman “kapı önlerinde” tezgâh açar. Orta büyük mağazalar ise mutlaka kapı önlerini “gel-gel” alanı olarak kullanır. Hatta çığırtkan görevlendirir.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.