En son yazdığım, “Doların Fiyatı, Enflasyon ve GeçmiÅŸin Dersleriyle GeleceÄŸe Ä°liÅŸkin Bir DeÄŸerlendirme” baÅŸlıklı yazıda Dolar/TL kurunun normal ÅŸartlar altında “Satın Alma Gücü Paritesi Teorisi”ne (SAGP) göre hangi fiyat aralığında olması gerektiÄŸini anlatmış ve kabaca bir tahmin yapmıştım. Bu tahmine göre, 4.37 normal fiyat olarak görünüyordu. Okumamış olanlar, yazı baÅŸlığının üzerini tıklayarak ayrıntıları okuyabilirler. Bu yazıyı okuyanlardan gelen e-postalarda bir soru öne çıktı;
“Hocam siz 4.37 olmalı dediniz, ama kur hala artıyor” ( yazının bitmesine yakın dolar 4.80’i gördü – yazının en alt paragraflarında bu konuya deÄŸiniyorum.)
2007 yılında Dolar/TL kuru 1.20’lerin altına düştüğü sırada olması gereken seviye; Yukarıdaki yazımda bahsettiÄŸim hesaplama formülü ile yaklaşık 2.22 TL seviyeleriydi. Yani TL aşırı deÄŸerlenmiÅŸti. EÄŸer o gün çıkıp bu hesabı yapsam ve “Dolar/TL kurunun 1.20 deÄŸil, 2.22 seviyelerinde olması gerekir” desem, herhalde kimse inandırıcı bulmazdı. Ä°ÅŸte o dönemlerde aşırı deÄŸerlenmiÅŸ TL’nin çok önemli zararları vardı ve içerideki üretim birimlerinin yavaÅŸ yavaÅŸ kapanmasına ve bunun yerine ithalat kanallarının açılmasına neden olmuÅŸtu. Nasıl ki, o dönemde kurlar olması gerekenin çok altında uzun süre kalmışsa, ÅŸu anda da döviz kurları olması gereken seviyenin pekala üzerinde olabilir ve uzun süre de bu ÅŸekilde devam edebilir. Çünkü yabancılar, var olan ÅŸartları sonuna kadar kullanırlar. Bir örnek vermek gerekirse, insanın solunum yollarında virüsler sürekli vardır ama aktif deÄŸillerdir. Başınızı yıkayıp rüzgarda kaldığınız anda ÅŸartları tetiklersiniz ve bu virüsler aktif hale geçer. Åžu anda da virüsler aktif duruma geçti. Ä°ÅŸte burada okuyucunun ÅŸunları çok iyi anlaması gerekiyor;
1. Döviz kurlarını UZUN VADEDE belirleyen ana etken, iki ülke arasındaki enflasyon farkıdır. EÄŸer enflasyonunuz diÄŸer ülkenin enflasyonundan hep yüksek gidiyorsa, kurlar buna hemen tepki vermeyebilir. Kısa vadeli sosyal, politik ve ekonomik geliÅŸmeler, artması gereken kurları bilakis aÅŸağı çekebilir. Yukarıdaki yazımda, özellikle AB ile ilgili geliÅŸmelerin ve Türkiye’nin 2007’lerde parlayan yıldız olması nedeniyle, aşırı döviz giriÅŸi olduÄŸu dönemde aynen bu dediÄŸim oldu. Ama, yıllar itibariyle sizin enflasyonunuz sürekli olarak geliÅŸmiÅŸ ülkelerin çok üzerinde kaldığı için birikim yaptı. Bu birikim kurların hemen artmasına neden olmadı. Çünkü, dış dünyada, Global kriz sonrasında bol para basıldı, bu para bizim gibi geliÅŸmekte olan ülkelerde getiri aramaya çıktı ve bol para giriÅŸi olurken kurlar üzerinde de baskı yarattı. Böylece 2012 yılına kadar kurlar 1.80 seviyesinin altında dalgalandı. 2012 yılının baÅŸlarında dolar 1.92’ye doÄŸru bir atak yaptı ama faizleri 4-5 puan artırarak yeniden döviz kurunu en azından bir yıllığına istikrarlı bir kanala sokabildik. 2013 yılında ise ABD Merkez Bankası BaÅŸkanı Ben Bernanke’nin “Para basmayı durduracağız” mesajıyla da dolar/TL kuru artan bir trende girdi. Ä°ÅŸte bu aÅŸamadan sonra, Dolar/TL kuru sürekli artan bir trend izledi. AÅŸağıdaki grafikte bu durum açıkça görülüyor. Dikey kırmızı çizgi Bernanke’nin “Parasal geniÅŸlemeye son vereceÄŸiz” açıklamasının olduÄŸu yerdir.
Sonuç olarak birinci madde olarak verdiÄŸim mesajın ana fikri ÅŸudur; “uzun vadede döviz kurunu belirleyen ana etken iki ülke arasındaki enflasyon farkıdır ve dalgalı kur rejimlerinde eninde sonunda kurlar, enflasyon farkı kadar prim yapar.
2. Bilmeniz gereken ikinci önemli nokta, faizlerin kurlar üzerindeki etkisidir. Enflasyonun tersine, FAÄ°Z KARARLARI kurlar üzerinde çok çabuk ve vakit geçirmeden etki yapar. Ama, yapılan faiz artışı enflasyon farkını sıfırlayacak düzeyde deÄŸilse, yani siz faizi artırsanız bile eÄŸer yeni faiz seviyeniz enflasyon sonrasında ciddi bir reel getiri sunmuyorsa, faiz artışı kararının etkisi saman alevi gibi geçici olur. Zaten MB’nın son faiz artışı sonrasında biz bunu gördük. Piyasa, bu faiz artışının ÅŸu an ortaya çıkmış yeni riskleri karşılamadığını düşündü. Buna ek olarak, GeliÅŸmekte olan ülkelerden para çıkışı baÅŸladı. 2017’nin Ocak ayında baÅŸlayan para giriÅŸi son 3 aydır yerini çıkışa bıraktı ve sadece bizim ülkemizden deÄŸil, diÄŸer geliÅŸmekte olan ülkelerden de para çıkışı oluyor. Ama kırılganlığımız yüksek olduÄŸu için, bizden olan para çıkışı oransal olarak daha fazla. Bunu tahvil faizlerinden ve CDS’lerden de görüyoruz. AÅŸağıdaki grafikte (kaynak: Bloomberght.com) görüldüğü üzere Türkiye ile ABD arasındaki CDS farkı 282 baz puana çıktı. 2018 başında bu rakam 162 civarındaydı.
CDS (Credit Default Swap) nedir? bir alacaklının, 3. bir kişiye belli bir ücret ödeyerek alacağını garantilemesidir. Yani alacaklının, borçlunun iflas riskinden kurtulmasıdır. Alacaklı, borçlunun iflas riskinden belirli bir ücret karşılığı kurtulur. Bu ücrete CDSprimi denir.
3. Üçüncü önemli nokta ise; sadece enflasyon ve faiz farkları deÄŸil, aynı zamanda diÄŸer iç ve dış siyasi, ekonomik ve sosyal geliÅŸmeler de (Risk Primi) döviz kurlarını belirler. Piyasaya baktığımızda 2 yıllık en aktif tahvilin faizi %17’leri aÅŸmışken, 10 yıllık uzun vadeli faizler de %16 civarına geldi. Uzun vadeli faizi belirleyen denklem aÅŸağıdaki ÅŸekildedir;
Uzun Vadeli Nominal Faiz = Reel Denge Faizi + Beklenen Enflasyon + Vade Primi + Risk Primi
Türkiye’de son dönemde “Beklenen enflasyon” ve “Risk Primi”nin arttığını görüyoruz.
Beklenen enflasyon artıyor, çünkü kurlar artıyor ve girdilerimizin %50-60’ı ithal malları olduÄŸu için (en önemli kalem enerji fiyatlarıdır ki bu da artıyor ve büyümek için enerji kullanmak zorundasınız) ileride enflasyonun daha fazla yükselmesi bekleniyor. Ayrıca ABD’de enflasyonun da yükselen bir trend içine girmesi, ileride enflasyon ithal etmeye baÅŸlayacağımız tezini de güçlendiriyor. Bu trendi aÅŸağı çevirecek .çok saÄŸlam adımlar gerekse de, seçim ortamına girdiÄŸimiz için kısa vadede esaslı adım atılması beklenmiyor. Dolayısıyla, enflasyonun bundan sonraki trendinin de yukarı yönlü olacağı tahmin ediliyor.
Risk Primi Artıyor; Risk primini artıran sebepler sadece bir tane deÄŸil. Birincisi, ABD’de uzun vadeli faizler yeni rekorlar kırarken, yaklaşık GSYH’nın %50’den fazla dış borcu olan Türkiye, kırılgan ülkeler arasında yer alıyor. Burada borcun devletin veya özel sektörün borcu olmasının çok fazla bir önemi yok. Bir örnekle açıklayayım; Asya krizini dikkatli incelediÄŸinizde görüyorsunuz ki; kriz öncesinde devletlerin dış borçları çok düşük seviyelerde olmasına raÄŸmen, özel sektörün yüksek dış borcu vardı. Asya’lı devletler yabancılara üstü kapalı garantiler vermiÅŸler ve büyümenin sürdürülebilmesi için özel sektörün dış borçlanmasına belirgin bir ÅŸekilde göz yummuÅŸlardı. Ama ne zaman ki, bu ülkelerde verimlilik (iÅŸgücü ve sermaye verimliliÄŸi) dip yaptı, %1 ve hatta negatif seviyelere düştü, iÅŸte o zaman geliÅŸmiÅŸ ülkeler fonlarını çekmeye baÅŸladılar. Burada şöyle bir soru sorulabilir. Madem bu Asya ülkelerinin özel sektörü çok borçluydu, geliÅŸmiÅŸ ülkeler neden borç vermeye devam ettiler? Bu konuda Paul Krugman (Nobel ödüllü) şöyle diyor;
“Nasıl olsa geliÅŸmiÅŸ ülkelerdeki fonlar, bir sorun (kriz) olsa bile, bunu Asya’lı devletlerden tahsil edebileceklerini çok iyi biliyorlardı. Çünkü IMF zaten geliÅŸmiÅŸ ülkelerin, geliÅŸmekte olan ülkelerdeki paralarının BEKÇİSÄ°YDÄ° ve hazır bekliyordu. Bir kriz anında bu ülkeler IMF’ye baÅŸvuracak ve IMF’den saÄŸladıkları fonlarla, dış borçları ödeyecekti. Yani yabancılar bir yazı tura oyunu oynuyorlardı; yazı gelirse (kriz olmazsa) yüksek faizlerle alacaklarını tahsil edecekler ve kazanacaklar, tura gelirse (kriz olursa) bu ülkelerin vergi mükellefleri (IMF sayesinde) borcu ödeyecek ve yine kazanacaklardı“.
Risk primini artıran diÄŸer bir sebep, seçim dönemine girmiÅŸ olmamız ve seçimden sonra nasıl bir para ve maliye politikasının izleneceÄŸinin belli olmamasıdır. Sayın CumhurbaÅŸkanı’nın Bloomberg’te yaptığı konuÅŸmaya atıf yapan FITCH son yayınladığı raporda, seçim sonrasında Sayın ErdoÄŸan kazansa bile izlenecek ekonomik politikaların belirsiz hale geldiÄŸini yazdı. Sonuçta, biz yine “FITCH, FitchliÄŸini yaptı” desek bile, onlar bu raporları bizler için deÄŸil, Türkiye’ye borç verenler için yazıyorlar. Yani bizi daha önce yatırım yapılabilir seviyeye çıkararak “Türkiye’ye yatırım yapın” mesajı vermiÅŸlerdi ve ÅŸimdi de “iÅŸler beklediÄŸimiz gibi gitmedi, sorunlar var” diye uyarıyorlar. Ama ÅŸu bir gerçek ki, birçok yabancı kurumdan çok olumsuz raporların geliyor olması, sadece TL’nin çok aşırı deÄŸer kaybediyor olması, sadece ve sadece ekonomik sebeplerle gerekçelendirilemeyecek kadar yüksek bir deÄŸer kaybıdır.
Risk primini artıran bir baÅŸka sebep de, 2000 krizinden sonra, ülkenin en önemli çapası haline gelen bütçe disiplininin bozulmakta olduÄŸu ve seçim sonrasında da devam edeceÄŸi beklentisidir. Bu konuda, bütçe verileri geçmiÅŸ yıllarla karşılaÅŸtırıldığında çok ciddi bir bozulma yok ama genel olarak karamsar bir tablo içine girmiÅŸseniz, artık ekonomiye ait her veriniz çok daha fazla dikkatli inceleniyor. Maalesef genel kanı, Haziran seçimleri sonrasında kim gelirse gelsin, Mart 2019’daki yerel seçimlere kadar yapısal ve sert önlemler alınamayacağı ve bütçe disiplininin saÄŸlanamayacağı konusunda yoÄŸunlaşıyor. İran’a karşı ABD yaptırımları ek bir risk primi olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum Ä°ran’ı ve dolaylı olarak bizim ekonomimizi de olumsuz etkileyebilir.
Bu şartlar altında dolar daha nereye kadar gider?
Yazının bu aÅŸamasında, herhalde en fazla merak ettiÄŸiniz soru bu oluyor. Önceki yazımda da belirttiÄŸim üzere, doların nereye kadar gideceÄŸine, Merkez Bankası karar verecek. Faiz silahı bu tür zamanlarda en önemli ve kısa vadede piyasaları normalize eden silah olarak karşımıza çıkıyor. GeçmiÅŸte bunu defalarca gördük. Faizi artırıanın maliyeti var mı? Evet var… Peki artırmamanın maliyeti var mı? Evet tabi ki var… Peki hangi maliyet daha büyük? Ä°ÅŸte bu noktada ekonomi yönetimi ve özellikle de sayın CumhurbaÅŸkanı, faizi artırmanın maliyetinin daha yüksek olduÄŸuna inanıyor. “Faizler artırılmalı” diyenler ise, faizi artırmamanın maliyetinin çok daha yüksek olduÄŸunu düşünüyorlar. İşte bu aÅŸamada, dünyadaki finansal krizleri inceleyen ve araÅŸtıran bir kardeÅŸiniz olarak, piyasalarda artan belirsizlik ve volatilitenin reel sektöre ciddi biçimde yansıdığını gördüm. Åžu an bile, reel sektörde görüştüğüm bazı firma sahipleri, alacaklarını tahsilde güçlük çekebileceklerini düşünerek, ödemelerini yapmayı aksatıyorlar. Tüketici ise parasını kafese almış durumda. EÄŸer bu volatilite ve belirsizlik bir süre daha devam ederse, iÅŸsizlikte de artışlar baÅŸlayabilir ki, zaten çok borçlu olan ve kredi kartlarını ödemekte zorlanan düşük gelir grubu iÅŸten çıkarılmaya baÅŸlarsa, bankacılık sisteminde de ciddi olumsuzluk yaratır. İç talep, dolardaki son artışlardan nasibini alıyor. Kısaca söylemem gerekirse, piyasalardaki oynaklık ve dalgalanmayı bir depreme benzetirsek, depremin ne kadar sürdüğü önemlidir. 7 ÅŸiddetinde bir deprem 15 saniye sürerse fazla hasar vermeyebilir ama, 45 saniye sürerse çok ciddi hasara yol açabilir.
Sonuçta ABD dolarının altı ülke parasına karşı deÄŸeri sürekli artarken, eÄŸer DXY endeksi 95 seviyesine ulaşırsa ve MB bir önlem almazsa, dolar 5 lirayı bile geçebilir. Ama faiz silahı kullanılırsa (faizin kaç baz puan artırıldığına baÄŸlı olarak) dolarda çok sert düşüşler görürüz. Genellikle, sıradan vatandaÅŸ almak ister, almak ister ve hep yükselir. En sonunda almadığı için piÅŸman olur. Almaya karar verdiÄŸinde çok sert artışlar (10 kuruÅŸ veya daha fazla) oluyordur ve kuyruktan mail alır. Dolardaki artışın, vatandaşın sinir uçlarına dokunduÄŸu yerler genellikle MB’nın da sinir uçlarına dokunduÄŸu yerler olduÄŸu için, bu tür rallilerde alım yapıp, ardından MB faiz kararıyla ciddi zarara uÄŸrayanlar çoktur. 2012’de 1.90’ların üzerinden ve 2014 Ocak ayında en yüksek 2.39 görülürken 2.35’lerden alım yapıp, MB kararı sonrası 2.15’lere düşen dolar sonrasında ciddi zararlar etmiÅŸlerdi. Dolayısıyla sadece yükseliyor diye dolara saldırmak çok zarar da getirebilir.
Bu yazıyı 23 Mayıs 01:15 itibariyle yazıyorum ve uluslararası piyasalarda dolar 4.80’i gördü ve ÅŸu an 4.78 seviyesinde bulunuyor. Dünkü kapanış 4.65’ti ve yaklaşık 15 kuruÅŸluk artış olmuÅŸ durumda. Zannedersem bu hafta ve hatta bugün MB için en zor günlerden biri olacaktır. Çünkü, piyasalarda ne dibin dibi vardır, ne de tepenin tepesi vardır. Nasıl ki dolar 2.22 olması gereken yerde 1.20’lerin altına düşebilmiÅŸ ve “1 dolar=1 TL” olacak denmiÅŸse, ÅŸimdi de “5.50’ye veya daha yüksek seviyelere gidecek” diyenler de olacaktır. Doların bir haftada %9.65 ve bir günde %2.63 (15 kuruÅŸ) arttığı bir ortamda eÄŸer dolar almaya karar verecek olursanız ve aldıktan sonra yükseliÅŸ devam ederse, “nasıl olsa artık aÅŸağı dönmez” duygusuna kapılacaksınız. Ama MB’nın “toplantı yapacağız” türünden bir açıklamasıyla aldığınız fiyatın 20-30 kuruÅŸ altını görebilirsiniz. Bu yüzden alım yapacak olsanız dahi, ne kadar kârı yeterli gördüğünüze karar verin ve orada satın. Ayrıca ani açıklamalar ve geliÅŸmelere karşı ne kadar zarara katlanabileceÄŸinize karar verip, o zarar gerçekleÅŸtiÄŸi anda stop yapın.
Paranız saÄŸlığınızı bozmasın…
hocam, inanın çok gergin bir ortamdayız. dışarı çıktığımda tüm insanlar patlamaya hazır bomba gibi. bende inanıyorum artık ; seçim olmayacak. saygılar iyi geceler…
Yine süper bir yazı. Allah razı olsun. Emeğine sağlık
Elinize sağlık.
Saygılar.
Dolar 1.200 t.l ye düşünce bayram edenler. Ya çok cahiller ya da gerçekten dış mihrakların adamı..
Bir çok arkadaşıma şimdi dolar alma zamanı demiştim.. Bir Ülkenin parası gerçek değerinde olmalı..
Ağır yaralı hastaya, ağrı kesici verip yarasına kabuk bağlatan merhem vermek ne ise, Doları olması gereken yerden daha aşağı düşürmek ile aynı..
Yine hastaya aşırı derecede Antibiyotik ve kortizonlu ilaç vermek ne kadar tehlikeli ise, Doların aşırı değerlenmesi de aynısı.
Doları aşırı yükseltip içeri girecek döviz.. Dövizi Türkiye halkına kakalıyacak.. Arkasından düşürecekleri doları alttan toplayıp tekrar çıkacaklar.. TÃœRKÄ°YE, DÄ°PLOMALI CAHÄ°L veya DÄ°PLOMASIZ YÖNETÄ°CÄ°LER YÃœZÃœNDEN HEP BU KAZIÄžI YÄ°YOR.. YiÄŸit BULUT gibileri bolca takip eden… ” Faizciler Allaha ve Resülüne savaÅŸ açmıştır ” Bunlar ister Muslüman kılıklı olsun, ister Laik kılıklı… en tehlikeli olanlar Müslüman kılıklı olanlar..
Hocam elinize saglik, bu puslu ortamda gozlerimiz sizden gelecek bilgileri aradi. Komplo teorilerine itibar etmem ama dovizin durdurulmasi icin hicbirsey yapilmamasi nahos fikirlerin alici bulmasina yol aciyor. Bunlarfan biri, Dovizi durdurmayanlarin ellerinde bozdurmak istedikleri yuklü dovizin oldugu, istedikleri noktaya gelince bozduracaklari arkasindan merkez bankasinin faiz artirarak dovizi dusurecegi. Olabilirmi inanmasi zor. Bir baska senaryo dovizin yukselmesine bilerek musade edildigi dis gucler bize oyun oynuyor diyerek buradan bir magduriyet devsirilecegi, cunkü yapılan anketler halkın dovizin yükselişini yıllardır dısardan aldıgımız ve betona gömdüğümüz dolarlar olduguna degilde, dosrısının bize komplosu olarak gördüğünü söylüyor. Olabilirmi? Yinede tehlikeli bir kumar getirisi kadar goturusede olabilir. Yetkililerce yalanlansada son ve en yaygin olani ise ulkedeki yerlesiklerin doviz mevduatinin tl ye cevrilecegi, bu senaryoda hemen hemen butun ekonomistlerce ulkeye giydirilecek deli gomlegi olacagi etkisinin cok sinirli olacagi, istenen amacin kisa sure saglansada sonrasinda buyuk sikintilara yol acacagi dolayısıyla uygulanmasının mğmkün olmadığı konusunda nefedeyse hemfikir. Ama hocam bu memlekette bir mevzuda yetkililer kesinlikle boyle birsey yok diyorlarsa o konuda kesinlikle birsey var gibi anlasilmaya baslandi.(En son secim kararı belki yuz kere en sonuncusuda secim kararindan bir gun once kesinlikle yok denmesine ragmen alindi) Halkımızda devlet yetkilileri panik yapmayin derlerse mutlaka panik yapmamiz gerektiren bir husus oldugu algısı var ve bu algının cok yanlış olmadıgı defalarca kanıtlandı. Sadece bu hukımet icin soylemiyorum. Bizim yakın tarihimiz maalesef böyle. Simdi merkez bankasının neyi beklediği konısında aklı basında hiç kimse bir izah yapamazsa insanlar bunlardan daha fazlasınıda dusunur ve konusurlar. Yarın merkez banksı cıkıp faiz artırsa ve dövizi dusırse bunu cumadan bu yana veya hiç olmadı pazartesi niye yapmadıgını nasıl izah edecek, vucudun yüksek ateste gecirdiği fazladan bir gün bile ölümlere yol acabilir. Hocam bizim kacırdıgımız bir seymi var, ben bütün ekonomi mecralarını takip ediyorum bir cevap bulamadım. Yinede iyimseriliğimi muhafaza etmeye calısıyorum. Bilmediğimiz birsey vardır diye kendimi inandırmaya calısıyorum. Mesele dövizin yükselmesi degil, yapılacak bir sey var ve bu yukarıdaki sebeplerle veya baska nedenle yerine getirilmiyorsa veya geciktiriliyorsa kötü. İnsanların güvenlerinin kaybedilmesi dövizin yükselmesinden daha yıkıcı olur.
Elinize sağlık hocam biz ekonomi öğrencileri için durumu özetleyen çok güzel bir yazı ancak merak ettiğim bir konu var, seçimi iktidar kaybederse reel sektör bu sonuca iyimser olarak mı bakacak yoksa negatif olarak mı tepki verecek?
Teşekkür ediyorum yaşar hocama, kulaklarımız merkez bankasından gelecek haberlere kitlendi.
Öncelikle OHAL derhal kalkmalı, piyasalarda güven barometresi bir an ön önce yükseltmeli, tüketici harcamalı. Ama yapısal reformlar şart. En başta üretmeliyiz, üretmeliyiz, üretmeliyiz. En azından ilk hedefimiz kendimize yetecek kadar üretim olmalı. Sanırım başka çaresi yok.
3 Tl civarlarında aldığım bir miktar dolarım var.kardayım evet ama ülkem adına üzülüyorum. Tl bu halde olmamalıydı, çok utanılası bir durum.
Hocam, çok değerli çalışmanız için teşekkür ederim.
Diyelim ki güçlü hükümet seçildi ve olması gereken tüm reformlar için adımlar atıldı (özelikle adalet, eÄŸitim; üretim odaklı stratejiler oluÅŸturuldu vb.). Artı AB ve ABD ülkeleriyle de karşılıklı çıkar ve “ılımlı diplomasi” politikası izlendi.
Bu durumda yabancı direk yatırımlar artar, hanehalkı için yeni iş alanları yaratılırsa faizler ve kurlarda belirgin düşüşler olur.
Belirtiğiniz kur seviyesi iki ülkenin enflasyon farkı kadar olur tezine göre de en çok mücadele etmemiz gereken alanda samimiyetle enflasyonla mücadele etmektir. Kurlar tekrar olması gereken seviyelerin çok altına düşme olasılığı yok mu? Bu geçmişte yaşadıklarımızı tekrar yaşamamak için bunun panzehiri nedir? Hangi alanda doğru bir strateji izlemek gerekir? Cevap verirseniz sevinirim. Teşekkürler.
Bu sorunuzun cevabı kısa bir cümle ile geçiÅŸtirilmeyecek kadar önemli. Ama panzehir tabi ki var. Önemli olan nokta panzehiri vermek deÄŸil, bunu verme kararlılığını gösterebilmek ve kısa vadeli politik hedefler yerine, çocuklarımız için uzun vadeli hedeflere odaklanmaktır. Deli gibi paranın aktığı dönem artık bitti. Bundan sonraki dönemde söylediÄŸiniz sorunla en az 3-5 yıl karşılaÅŸmayız ama karşılaşınca nasıl bir strateji izleneceÄŸine dair B planı ÅŸimdiden hazırlanmalı. Kabaca ilk önlem (ÅŸu an deÄŸil, çok para gelirse) Tobin Vergisini düşünmek olur. Ama Türkiye’nin ÅŸartlarını göz önünde bulunduran bir model geliÅŸtirilmeli.
Yaşar hocam en az,zararlı olan bu saatten sonra hangisi faiz mi doların düşmesi bir de sirketler dolar alip uretmeselerde kar yapıp isgorenlerin ücretlerini kur farkından bedavaya getirdikleri ekonomistler diyor. Siz bir ekonomist OLARAK ne dersiniz?
Kesilip saklanması gereken bir makale olmuş ama çok acıklı hocam, emeğinize sağlık
Sayın Erdinç’in görüşlerinin tamamına katıldığımı belirtmek isterim. Hükümetin ekonomik politikalarına yön veren yetkilileri ve Merkez Bankası yönetiminin son bir hafta içinde tamamen abartılı endişelerin oluşturduğu ve çok tehlikeli boyutlara ulaşmış bulunan dolar krizini önlemek için daha ne kadar bekleyeceklerini merak ediyorum. Özellikle Merkez Bankasının Türk parasının değerini (bu değer gereğinden çok daha hızla erirken) koruma konusundaki esas görevini başarı ile yürüttüğünü kanıtlaması gereken gün, bugündür.
Hocam sizin yazı demode oldu bir günde.. Dolar 4.90’lara dayandı bile..
Bu gidişle siz her gün dolar yazısı yazmak zorunda kalacaksınız.