Kıvırmak en iyi bildikleri iştir bizim ülkede siyasetçilerin. Nitekim yine hünerlerini sergiliyorlar. Hangi meselede mi? Haklısınız, o kadar çok konuda yapıyorlar ki bunu belirtmek gerekiyor. Taksitli alışverişten bahsedeceğim.
Şimdi ülkede ekonomiyi yönettiğini iddia edenler, ekranlara çıkıp ‘Bu kadar da olmaz. Böyle harcama mı olur? Taksitleri de kredi kartı kullanımını da kısıtlıyoruz” diyorlar.
İki gün öncesine kadar ‘bankalarımıza dokunmayın; tüketin ki ekonomi büyüsün; para sorun değil işte size kredi’ diye bağıranlar, başımıza tutumlu insan, tasarruf felsefecisi kesildi.
Ne yapıyorlar? Taksitli alışverişi dokuz ay vade ile sınırlandırıyorlar… Hem harcama çığırından çıkmış vaziyette; hem para kalmadı; hem de akıllarınca düne kadar beraber yürüdükleri ‘faiz lobisi’ne (doğrusu çıkar grupları olacak) ders verecekler.
Aslında prensip olarak baktığınızda aynı fikirdeyim. Ama bunu 10 sene önce yapacaklardı. Son hız giden bir arabaya fren yaptırmaya kalkarsanız, sıkıntı olur. Çünkü bu ülkede insanlara tüketmeleri tavsiyesini siz verdiniz. Gelirinden çok harcamayı matah bir şey olarak anlattınız.
Enflasyonun ve hayat şartlarının altında maaş zamları vererek, kişilerin gelecekteki gelirlerini de tüketmelerini siz sağladınız. Şimdi ne oluyor? Dokuz sekizlik politika devreye giriyor. ‘Para bitti, aşk bitti’ şarkısıyla tempo tutup, tasarruf nidaları atılıyor.
Peki sonuç alınıyor mu? Bakın piyasada yaşananları sizinle paylaşayım. Yıllar önce ülkede senetle yapılan alışveriş vardı. Ardından modern hayatın simgesi olarak mağaza kartları sunuldu. Herkesin cebinde bu kartlardan vardı.
Sonra bankacılar devreye girdi ve taksitlerin kendi kartları üzerinden yapılabileceğini söylediler. Akabinde mağaza kartlarının hepsi tek tek gündemden kalktı. Yıllarca gelirin üzerinde harcama ile körüklenen alışveriş hastalığı, sonunda çığırından çıktı.
Süreç içinde ekonomik baskı altında ezilen insanlar, sadece yurtiçi tespitlerde değil, uluslararası raporların da onayladığı üzere gıda, giyim ve barınma harcamalarına geldi dayandı. Oran, harcamanın yüzde 80’i…
Dünyadan para akarken sorun değildi. Üreteceklere değil, ama tüketeceklere kredi dağıtılıyor, ülkede sanal bir refah yaratılıyordu. Yıllar içinde gelir/gider dengesi bozulup, insanlar minimum 12 ay, maksimum 20 yıllık gelirlerini yemeye başlayınca gizli iflas sendromu hasıl oldu. ‘İstikrar sürsün’ naraları içinde, karşılıksız borçlanma pahasına bu unsur mevcut iktidara seçimler kazandırdı.
Fakat artık çark dönmüyordu. Hemen bizim dokuz sekizlik politika devreye girdi ve ‘faiz lobisi’ söylemleriyle ortaya çıktı. Her şey bankacıların suçuydu. Derhal devreye girildi ve para çekimi zorlaştırıldı. Zaten olmaması gerekiyordu ama yıllardır ekonomi böyle yönetiliyordu.
İlk sert frende insanlar başını ön cama çarptı. Niye? Çünkü çekilen para, bir başka borcun ödemesinde kullanılıyordu. Ardından en az ödenmesi gereken tutarın üç kere aksatılması halinde karta blokaj uygulaması geldi. İkinci sert frende vatandaş yine camda; bu sefer kaşı açıldı.
Son olarak da iki gün önce ‘alın verin, ekonomiye can verin’ diye ortaya çıkıp, bizim o gün ‘ne ile’ diye sorumuzu da kötümserlikle suçlayanlar, tasarrufçu kesildi başımıza. Artık 9 taksitten fazla yapılamayacak. Vatandaş camdan fırladı.
Zannediyorsunuz? Devletin ekonomik modeli ile vatandaşınki farklı değil ki… Ekonomi yönetimi değişmeden vatandaş nasıl değişecek? Birey bankaya borçlu, devlet garantisindeki bankalar da dışarıya… Doğal olarak topluca soyularak ayakta durma, sorunları öteleme politikası söz konusu…
Piyasada ise işin formülü bulundu bile. Mağaza kartları yeniden devreye giriyor. Zaten iç piyasada siftahsız günler yaşayan esnaf, sezon başı indirime giden mağazalar konuyu aşmak için çareler ararken eski dosta sığındı. Elbette bunu yapabilecek olanlar yine belli bir hacmin üstündekiler.
Şimdi daha önce bankaya ödediğimiz faizi, bundan böyle ürünlerin üzerine yerleştirilen fiyatlarla birlikte piyasaya ödemeye devam edeceğiz. BDDK devre dışı kalacak; fiyatlar şiştiği için enflasyon olumsuz etkilenecek ve kartlı yaşam devam edecek. Zira geleceğini çoktan yemiş vatandaşın, ekonomik makas değişmedikçe başka çaresi yok.
Peki niye çözüm bulunamıyor? İşte bunun da yanıtı dokuz sekizlik politika… Bu ülkede insanların refahı artmadıkça, gelirlerinde iyileştirme yapılmadıkça, temel ihtiyaç kalemleri de tüketim harcamalarından oluşmaya devam ettikçe, gerçek rakamlarla yüzleşilmedikçe, tüketim değil, üretimekonomisi esas alınmadıkça ve problem kabul edilmedikçe sorun çözülmez.
Sonuç alınamıyor, çünkü çözümün peşinde koşulmuyor. Piyasa kendi çözümünü buluyor. Hem de 10 – 15 sene önceki yöntemlerine dönerek…
Demek ki neymiş? İnsanlara çakma enflasyon rakamlarıyla maaş zammı verip, onun dört misli enflasyonla yaşamaya mahkûm edildiği, üretenin kemiklerinin kırıldığı ama parayla oynayan kumarbazın taçlandırıldığı ortamda, niyetiniz çözmek de değilse ve bu durumun da neden olanı iseniz yapılacak tek şey kalıyor geriye…
Onu da bu iktidar çok iyi beceriyor: Dokuz sekizlik politika.
tasarruf açığına yönelik tedbiler herkes için yerinde bulunuyor, hiç harcama yapılamaması da ekonomiyi bitirir, bu iş denge meselesi, bir doğal enerji kaynağından dahi yoksun ülkemizde denge kurulmaya çalışılıyor, siz ben daha iyisini yaparım diyorsanız kılıçdaroğluna danışman olun