Büyük Kulüp Genç Girişimciler ve İş Hayatı Komitesi, son dönemde arka arkaya önemli etkinliklere imza atıyor. Bilhassa yeni ekonomiyle mevcudu bağdaştıran bu toplantılardan sonuncusunda hafta sonunda Murat Erdör’ü dinleme fırsatım oldu.
Dijital dönüşümün iş ve sosyal hayatımıza etkilerinin anlatıldığı panelde, konuşmacı ME Consultancy Kurucusu Murat Erdör’e bayıldım. Dönüşümü anlatmadan önce markalaşma adına verdiği örnek, aslında algılarımızın ne kadar sıkıntılı olduğunu gösteriyor.
Kendi firmasını kurmaya karar verdiğinde Murat Erdör Danışmanlık diyor ama kimse ciddiye almıyor. O da küçük bir zeka oyunuyla firmasının ismini İngilizce’ye atıfta bulunan bir hale getiriyor. Herkes ‘vay be’ diyor.
Aslında sadece bu örnek bile dijital dönüşümün ötesinde bizim nasıl bir ‘yerli’ yaklaşımımız olduğunu net bir biçimde gösteriyor. Konuşmaya gelince herkes mangalda kül bırakmıyor ama sahaya çıktığınızda bir müteşebbis kendi ismiyle ve Türkçe ortaya çıktığında şok yaşıyor.
Değil ki biz yerli üreteceğiz de, yerli markaları dünya çapında duyuracağız. Önce bir aynaya bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Erdör’ün sunumu çok keyifliydi. Öncelikle son derece konusuna hakim bir profesyonel olmanın ötesinde, iyi bir hatip. Yani ‘nasıl anlattığın önemli’ cümlesinin anlamını çok iyi anlamış ve salonla birlikte sohbete çeviren tavrıyla bilgiyi aktarmayı iyi biliyor.
Şimdi burada uzun uzun size tüm sunumu anlatacak değilim. Ama konuşması içerisindeki bir kaç vurgu ve örnek bence özellikle paylaşılmaya değerdi. Mesela dijital dönüşümü anlatırken, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, bunu yönetecek, kurgulayacak ve geliştirecek olanın insan olduğunun altını çizmesi çok önemliydi.
Kimse meseleye buradan bakmak istemiyor. Çünkü Erdör gibi bunu gözler önüne serdiğiniz anda ‘eğitim’den başlayarak iş yapış biçimlerimize kadar her şeyimizi sorgulamamız gerekir ki biz pek kendini sorgulamayı seven bir millet değiliz. Ama olmalıyız, aksi takdirde yeni ekonomide de yerimiz olmayacak.
Her zaman vurguladığım gibi, üreten değil tüketen tarafında kalmaya devam edersek, zamanı geldiğinde yeni teknolojileri de üretim yapmadığımız için olmayan paramızla, başkasından borç bulduğumuz kadar kullanırız. Oradan da bir gelişim, zenginleşme ve katma değer çıkmaz.
Ekonomik yanlışlarımızı konuşmak yerine, dış güçler ve kendimizden başka sorumlular arayarak geçiştirdiğimizi düşünürseniz, aslında bu fotoğrafın çok ümit verdiğini söylemek de güç.
Ama Erdör’ün verdiği bir kaç örnek, galiba iş yaşamının yeni ekonomide nasıl değiştiğini anlatmaya yeter. Mesela Trakya’da bir emlakçının öyküsünü paylaştı. Bu emlakçı ağırlıklı olarak arazi işi yapıyor. Doğal olarak kış şartlarında da 6 ay boyunca yatıyor.
Bunu bir arkadaşına söylüyor ve teknolojiyi kullanarak sistemi yeniliyorlar. Arazilerin görüntüleri öncelikle çekiliyor. Tüm yönleriyle arttırılmış gerçeklik kavramına yüklenerek, sanal gerçeklik VR gözlüğü kullanılarak müşteriye sunuluyor. Minik bir pazarlama oyunuyla da gelen müşteri sayısı arttırılıyor ve satılık araziler 10 gün içinde tamamen satılıyor. Aslında son derece geleneksel bir sektörde bile nasıl işe yarayacağının güzel bir örneği.
L’oreal firmasının örneği de iyiydi. Makeup Genius sistemini getiriyor. Biliyorsunuz bu sistemle telefona indirilen bir programla makyajı sanal ortamda denemek mümkün. Bu sayede tester masrafını azaltıp, cirosunu yüzde 40 arttırıyor. Üzerine bir de çevrecilik ödülü alıyor.
Benzer uygulamanın Marshall firması tarafından boya piyasasında kullanıldığı gözleniyor. Yani teknolojik dönüşüm sadece yeni mesleklerde değil, geleneksellerde de uygulanabiliyor. Bence buradan çıkarılacak çok büyük dersler var.
Mesela yine şehir efsanelerinden biri de dijital dönüşümle insanların işsiz kalacağı kavramı. Erdör bundan 10 yıl önce sosyal medya diye bir gerçeğin olmadığını hatırlatırken, şu an milyonlarca insanın sosyal medya uzmanı olarak görev yaptığını hatırlattı. Yine dershanelerin kapanmasıyla ortaya çıkan online öğretmen sistemlerinin de bunun güzel bir örneği olduğunu söylemek mümkün.
Demek ki, insanlar işsiz kalmıyor, meslekler ve çalışma sahaları değişiyor. Elbette bu dönüşümün anahtarını da eğitim oluşturuyor. Erdör 2001 krizinde bankacılık sektörünün dijital dönüşüm anlamında çok kazançlı çıktığını hatırlattı ve bu krizde de perakendenin farklılaşacağını söyledi.
Dükkanların deneyim yeri haline geleceğini, bunun yerine satışların e-mağazalarda ağırlık kazanacağını ifade etti. Yani krizin çıktısı online alışveriş olacak. Erdör örnek olarak da 300 mağazası olan bir markanın 3 sene önce kurduğu online mağazasının bugün ciro bazında beşinci sıraya yükselmesini verdi.
Peki geleceğin mesleği ne? Murat Erdör bunu da güzel tanımladı ve büyük veriye bigdataya atıfta bulundu. Bunun etrafında dönen her mesleğin geleceğin mesleği olacağını söyledi. Ama yaptığı uyarı daha kritikti. Dedi ki “En büyük eksiğimiz veriyi iyi okuyan çocukların yurtdışına kaçmış olması.”
Velhasıl kelam daha uzun bir sunum olduğunu ve bu örneklerin konuyu anlatmak adına kritik olduğu için paylaştığımı söylemem gerekir. Murat Erdör’ün zaman zaman konferansları oluyor ve bunları takip etmenizi öneririm. Hem anlatımı iyi, hem de konuyu çok hayattan örneklerle aktarıyor.
Bunun önemi ise dijital dönüşümü mitleştirenlere inat, anlamaya çalışanların sayısını arttıracak olması. Dijital dönüşüm kaçınılmaz. Bu hayatımıza iyi mi kötü mü gelecek bilmiyoruz. Ama geleceği kesin.
Madem gelecek, Erdör’ün sunumundaki örneklerde olduğu gibi, işe önce kendi işinizi dönüştürüp dönüştüremeyeceğiniz sorusundan başlayın. Bu sizin işiniz. Ekonomi yönetiminin işi ise bu teknolojilerin ve yazılımların ülkede üretilir hale getirilmesini sağlamak. Yoksa patronun kim olacağını bilmek güç, ama çırak yine biz olacağız.