Dünya ekonomisinin cadı kazanı hale geldiği bir süreçte, riskler, iflaslar ve jeopolitik sorunlar öne çıkmışken, kimi can derdinde, kimi siyasal sonuç peşinde Davos’a gitti. Biz acil para ihtiyacımızı belki turizm ile kapatabiliriz diye; Göbeklitepe’nin tanıtımına oynadık.
Her ne kadar onu da çok ciddi bir tarih hatası yaparak anlattıysak da, açık hava müzesi Türkiye’yi tek bir noktadan anlatmak ve dünyanın ne konuştuğuna bakmadan şov yapmaya kalkmak sıkıntılı bir fotoğraftı.
Tarihi hatayı hatırlatayım, medyaya düştü. Kültür Bakanlığı Göbeklitepe için MÖ 11600 tarihlemesi yaptı; ama gerçek MÖ 9600 idi. Fakat keşke kusurumuz sadece bu olsa… Çünkü Davos’un pek de bizim gündemimize gelmeyen ana başlığı 4. Sanayi devrimi idi. Türkiye bunu ıskaladı.
Her ne kadar gündemde dördüncüsü olsa da, dünyanın beşinci sanayi devrimini konuştuğunu biliyoruz. CERN’den gelen ışık hızının aşıldığı haberi, enerji uyduları, enerjinin kablosuz dünyaya gönderilmesi ve cisimlerin yine özel uydular kanalıyla ışınlanabilmesi çalışmaları sürüyor.
Fakat tekrar dördüncüsüne dönersek bu konudaki en iyi tanımlamayı Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve Başkanı Klaus Schwab yapıyor. Schwab , 4. Sanayi Devrimi’nin hızı, boyutu ve işleyişinin dünyadaki her sektörü etkileyeceğine dikkat çekiyor.
Ortada böylesine önemli bir tespit varken, bu gündemi yakalayamıyor olmak Türkiye’nin bence Davos penceresinden baktığınızda en büyük kaybıdır. Davos’ta düzenlenen forumda gündem, gelişmiş ülkelerde değil, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde sanayi devrimi ile birlikte sorunlara neden olacak.
Örneğin sanayide ve hizmet sektöründe robotların ve robotik sistemlerin devreye girmesi ile meydana gelebilecek işsizlik nasıl yönetilecek? Bizim bugünden bunun dersine çalışıyor olmamız gerekirdi.
Yine gelişmiş ülkelerde robotlarla yapılan üretimin, kalitesi, kapasite ve maliyetleri ile ortaya çıktığında, gelişmekte olan ülkeler nasıl rekabet edecek? Çünkü robotların sendikaları, maaşları, ikramiyeleri, servisleri, SGK kesintileri, yemek ve sağlık giderleri yok. Rakibiniz bu noktaya geldiğinde bu nasıl yönetilecek?
Elbette bunun ortaya çıkaracağı bir işsizlik problemi gelişmiş ülkeler açısından da söz konusu. İşte burada da eğitim politikaları devreye giriyor. Eğitim sistemlerini modernize eden, yeni ekonominin ihtiyaçlarına yönelik insan kaynağı oluşturan bu ülkeler şimdiden çalışmalarını hızlandırdılar; biz ise ne yazık ki halen bakan düzeyinde ‘bulut fazla kafaya takılacak bir şey değil; kullanın yeter’ noktasındayız.
Mevcut eğitim sistemimizin de, iktisadi anlayışımızın da bu ortama cevap veremeyeceği açıkken ve Davos’ta 2 milyon bilgiyi barındıran mikroçiplerden, 2 trilyon bilgiyi kapsayacak nanoçiplerin konuşulduğu formata geçilirken biz ne konuşuyoruz? Göbeklitepe…
Oysa Türkiye’nin bugünden yapması gereken bir ev ödevi var. Eğitimde ezberci yapıdan uygulamalı eğitim ve öğretim yapısına geçilmesi çok önemli. Gelişen teknolojilerin beraberinde getirdiği yeni meslek dallarını eğitim sistemimize ilave etmeyi tartışıyor muyuz?
İngilizce genetik, robot mühendisliği ve teknisyenliği, uzay ve uydu mühendisliği, ışık, ışık mühendisliği, mekatronik mühendisliği, biyotech mühendisliği, lazer ve finans mühendisliği gibi konuların hangisi gündemimizde?
Laik, çağdaş ve milli bir eğitim bu kadar önemli ve dünya genelinde tercih edilen bir yöntem iken, bizim konuştuğumuz konular bu bakış açısının ne kadar yakınında? Öğretim elemanlarının eğitimi ne oranda yeterli? Bizim bu konuda ders çalışmamız gerekiyor.
Teknoloji fonu gibi finans modelleriyle, kurulacak Teknoloji Bankası kanalıyla desteklenecek yerli üretimler ve ar-ge çalışmaları neden gündemimizde yok? Teknoloji proje yarışmaları, proje pazarları, organize teknoloji bölgelerinin tartışıldığını duydunuz mu? Kültür, sanat aktivitesiyle bilimi kaynaştırabiliyor muyuz? Üniversitelerimiz ne kadar özgür?
İşte tüm bunların yanıtını veremez ve başlık halinde aktardığımız bu ve benzeri konulardaki düzenlemeleri, sorun olmaktan çıkarmaz ise; dünya dördüncüyü tartışıp, beşinci sanayi devrimine koşarken, biz halen asgari ücret, amacına ulaşamayan teşvik modelleriyle yapısal reform adı altında birbirimizi oyalarız.
Sonuç mu? Aradaki yüz yıllık farkı bundan sonra unutun. Bazıları ışık hızını aşmaktan bahsediyor; biz kimin ne düşüneceğini tartışmaktan. Ya Atatürk’ün ülkesi olup bilimi, çağdaşlığı ve sonucu olarak gelecek refahı seçeceğiz ya da el parasıyla düğün bayram yapma hayalleriyle bundan 20 sene sonra aynı cümleyi tekrar edeceğiz? Yapısal reform şart…