Şimdi size ekonomi kanallarından birinden söylenen bir cümleyi aktaracağım. Ciddiye alınabilecek bir ekonomi kanalında programı yapan kişi, konuğu olan portföy yöneticisine bir soru soruyor. Diyor ki:
“Piyasa iyiye gidiyor; ekonomi yavaş gidiyor. Piyasadaki iyimserlik ne zaman ekonomiye yansır?” Şimdi önce bu cümleyi biraz analiz etmek ve açmak gerekiyor. Bunlardan birincisi piyasa diye kast ettikleri finans piyasaları ve göstergeler. Yakındıkları da reel sektörün ortaya koyduğu fotoğraf.
İkincisi ekonomi kötü bile diyemiyorlar. Yavaş gittiğini söylüyorlar. Hatta sorunun arkasına son açıklanan imalat sanayindeki daralma ve üretim yavaşlamasını anlatan endeksin göçüş haberini sitemle değerlendiriyorlar.
Sadece bu diyalog bile işlerin nasıl akıldışılığa kaydığını net bir biçimde bize anlatıyor. Anlaşılan o ki finans piyasaları bambaşka bir dünyada yaşıyor ve halen kendilerini ekonominin kendisi zannetmeye devam ediyorlar.
Örneğin borsa; nasıl şekillenir? Burada işlem gören şirketlerin ortaya koyduğu performansın yansıması olarak kazanç ya da zarar getiren sonuçlarıyla… Yani bir borsanın iyi gitmesi için, orada işlem gören şirketlerin durumunun iyi olması gerekmez mi?
Türkiye’de gerekmiyor. Bize göre borsa ve benzeri finans noktaları istediğini yapar; hisseleri satılan reel sektör şirketleri de ayrıntıdır. Zaten bu kafa yapısı ülkede ne olursa olsun, neden borsanın düşmediğini, niye ayakların baş başların ayak olmasının ekonomi programlarındaki kafa karışıklığına neden olduğunu anlatıyor.
Yani son açıklanan nüfusuna göre 82 milyonu aşkın ülkede yaşananlar bu tayfayı hiç ilgilendirmiyor. Artan işsizlik, düşen alım gücü, yükselmesine rağmen kağıt üzerinde düşürülen enflasyon, gerçekleşmeyen dış ticaret dengesi, çarpık üretim yapısı, şirketlerin tek tek konkordato süreçlerine gitmiş olması, piyasada tek kuruş paranın dönmediği gerçeği vs. vs. vs.
İşte bizim gerçek sorunumuz bu. Bankaların karlılığından bahsedip, hisse değerlerinin nasıl etkileneceğini konuşuyoruz; ama milyonlarla icra dosyasını görmezden geliyoruz. Bu iş artık algı oyunu olmayı geçti.
Bir ütopya kurar ve sonra ona inanmaya devam eder, gerçekleri görmezden gelerek bakış açınızı o ütopya üzerinden değerlendirseniz, çarpacağınız duvarı bile seçemezsiniz.
Türkiye’de her şeyin yerli yerine oturtulması gerekiyor. Ekonominin gerçek aktörlerinin sorunlarına çözüm üretmek, kendisini ekonominin bizzat sahibi zanneden finans, borsa gibi aslında enstrüman olması gereken başlıkları kulvarına çekmezsek bu işin içinden çıkamayız.
Bizim öyle bir finans piyasamız var ki, ne bölgedeki bir çatışmadan, ne dünyadaki gelişmelerden, ne kötü gelen verilerden etkilenmiyor. Sürekli bir hikaye yazma kaygısı içerisinde ellerindeki riski satacak kurban arayan, gerisiyle de ilgilenmeyen bu yapının silkelenmesi gerekiyor.
Tabii ki önce ekonomiyi yönetenlerin bunun farkına varması şart. Onlar o ütopya ile ayakta durduklarını düşündüklerinden halen sıcak para arıyorlar. Bu iş gitmez. Gitmez gitmesine de ne yapabiliriz? Pankart açalım üzmeyin piyasaları; aç mı kaldınız? O ufak bir ayrıntı; ekonomiyi bunlarla meşgul etmeyin.