Ajanslara düşen bir haber beni çok heyecanlandırdı. Başlığı ‘Türkiye Teknoloji Bankası açıldı’ idi. Son derece inandığım ve uzun zamandır da anlatmaya çalıştığım işlerden biri idi bu. Türkiye teknoloji borsaları kuracak, burada geliştirilen projeler yatırımcılarla buluşacak ve Teknoloji Organize Sanayi Bölgeleri’nin de katkısıyla hayata geçecekti.
Tüm bunların finansmanı da Türkiye Teknoloji Bankası yapacaktı. Adnan Kahveci’nin eski Bakan Danışmanı Erdoğan Kutlu’nun öncülüğünde oluşturduğumuz ekiple meseleyi projelendirmiş; Türkiye’nin önüne koymuştuk. Ben de daha sonra 10 günlük yazı dizisi halinde kaleme aldığım Ekonomik Kurtuluş Savaşı Projesi ile bunun ana başlıklarını okuyucumla paylaşmıştım.
Fakat haberin içini okuduğumda büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Gebze’de açılan Türkiye Teknoloji Bankası, üretmekten çok, dünyadaki teknolojiyi ülkeye getirmek üzerine kurgulanmış bir yapıyı ifade ediyordu.
Birleşmiş Milletler ile birlikte kurgulanan ve Türk yetkililerle, BM yetkililerinin birlikte imzaladığı mutabakat zaptıyla hayat bulan bu bankanın amacı, anlatmaya çalıştığımızın tam tersiydi. Amacını haberin içinden aktarayım:
“Bankanın dünyanın en yoksul ülkeleri için bilim, teknoloji ve inovasyonun uygulanmasını yaygınlaştırması bekleniyor. Banka teknoloji politikalarını iyileştirmek, teknoloji transferini kolaylaştırmak ve ‘En Az Gelişmiş Ülkeler’in küresel bilgi tabanlı ekonomiye entegrasyonunu sağlamak için çalışacak.
Banka ayrıca ihtiyaç, kaynak ve aktörlerin bağlantısını sağlayan bir bilgi merkezi olarak da hizmet verecek. Böylelikle ‘En Az Gelişmiş Ülkeler’in mevcut teknoloji projelerine erişimi kolaylaştırılacak.”
Yani dünyanın teknolojisini, ulaşamayanlara ulaştırmak için pazarlamacılık yapacağız ve üzerine de 2 milyon dolar para koyacağız. O zaman ben yazı dizimin ‘4. Adım Milli Eğitimden Milli Teknolojiye’ başlıklı bölümünden, Türkiye Teknoloji Bankası ile ilgili bölümü aktarıp, yorumu size bırakayım:
“…Ekonomik Kurtuluş Savaşı’nı oluşturan Milli Eğitim ile Milli Teknoloji yaratma hedefindeyseniz, gelişen teknolojilerin beraberinde getirdiği yeni meslek dallarının eğitim sistemimize ilave edilmesi gerekiyor. Biotech, mekatronik, robot, laser, ışık/ışın, uzay/uydu, öte madde, enerji mühendislikleri, positron emisyonlu tomografi teknisyenliği gibi bölümler açılmalıdır.
Diyelim ki eğitim aşamasını tamamladık. Milli teknolojiyi nasıl yaratacağız, teknoloji bağımsızlığımızı nasıl kazanacağız? Teknoloji bağımsızlığı için;
Türkiye Teknoloji Merkezi’nin kurulması ve bünyesinde Bio teknoloji, ileri teknoloji (High-tech), nano teknoloji, uzay teknolojisi gibi alanlarda enstitülerin oluşturulması gerekecek. Bu enstitüler sonuç odaklı çalışmalar yapacak ve bu bölümlerden mezun olanlar da burada istihdam edilecek. Ardından Teknoloji (Buluş) Borsası kurulacak. Bu borsaya gelen projeler, yatkın işletmelerle buluşturulacak ve finansmanı da Türkiye Teknoloji Bankası tarafından kredilendirme yoluyla sağlanacak…”
Peki Milli Teknoloji Bankası’ndan kasıt ne? Onun da yanıtını, yazı dizisinin bir önceki bölümünde “3. Adım Milli Tasarruf Milli Banka’ başlıklı yazıda aktarıyorum: “…Halk Bankası’nın, Türkiye Teknoloji Bankası adı ile, teknoloji yoğun sanayi ürünlerini üretecek ve pazarlayabilecek yatırımcıların projelerini inceleyecek, değerlendirecek ve destekleyecek bir ‘ihtisas bankası’ haline dönüştürülmesi fayda sağlayacaktır…”
Biraz daha geniş detayı da Erdoğan Kutlu’nun makalesinden vereyim: “…Teknoloji yoğun projeler için uzun vadeli/düşük faizli kredi sağlanması. Banka için kaynak; 25-30 yıl vadeli olarak yatırılan Sosyal Güvenlik (SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı) primlerinin Merkez Bankası nezdinde oluşturulacak “Emeklilik Fonu’nda toplanması ve banka tarafından çıkarılacak ‘Eurobond’lardan alınarak hem fonun değerlendirilmesi hem de bankaya kaynak sağlanması düşünebilir…”
Üstelik bunların hiç biri sır değil. Atatürk zamanındaki Milli Kalkınma Projesi’nin güncellenip, günümüz gelişmelerine uyarlanmış halinden ibaret. Fakat insan şuna üzülüyor. Elde bir olanak varken, bunun yok sayılması ve ülkenin yurtdışına dayanılarak onların ürettiklerini, başkalarına satar konuma düşürülmesi. Bu kafayla teknoloji de üretilmez; katma değer çıkmaz. Hiç kimse kusura bakmasın; dost acı söyler.