Türkiye 2016 yılında yüzde 2,9 büyüdü. Açıklama bu… Hepimiz biliyoruz ki bu rakam gerçekçi değil, zaten uzmanlar da esasen büyümenin yüzde 2’nin altında bir dilimde gerçekleştiğini açıkladılar.
Her şeye rağmen gerçek bile olsa, bu oranda bir büyümenin Türkiye’ye yetmeyeceğini yazdım. Sonrasında da, nasılsa oranla bir şey değişmeyeceğinden ve zaten başarı diye satılan oran da yerlerde süründüğünden daha fazla üzerinde durmayayım, ‘en azından moral olsun’ diye düşündüm.
Fakat iş aldatmacaya dönmeye başlayınca insan dayanamıyor. Bakanlar ve ekonomi kurmayları ısrarla, bunun ne kadar önemli bir başarı olduğunu anlatmaya devam ettikçe, karşıdakiler sustuğu oranda coşup, had aşımına gittikçe sigortalar atıyor.
O zaman ben de sorma ihtiyacı duyuyorum. Bu yetmez ama evet büyümenin son çeyrekte bu rakamları bulabilmesi için oluşturulan yüzde 3,5’luk büyüme hangi gerekçelerle ortaya çıktı?
İhracatımızda büyük bir patlama mı oldu? Türkiye’ye para mı yağdı? Turizm gelirlerimiz şaha mı kalktı? Rusya ile ilişkiler kriz noktasından çıksa da normale mi döndü? Katma değer yaratacak ürünlerimizle dünyadan daha mı çok pay aldık?
Komşularımızla ilişkilerimiz düzeldi de, alternatif pazarlardan yüksek kazançlar mı elde ettik? İç piyasamızda olağanüstü bir hareketlilik mi yaşandı? Ne oldu? İnsana zorla söyletiyorlar; son çeyrekte elde edilen büyüme kâğıt üzerindedir. Hayatın gerçeğiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Döviz ile ortaya çıkan sıkıntılarımız malûm… Dolar bazında büyüyen ülkenin, dolar bazında nasıl küçüldüğü açık. Son dönemde en az 120 milyar dolarlık bir küçülme yaşadık. Şükür ki atlattığımız badirelerden önce de, ekonomik durumumuz hiç hoş değildi.
Kredi derecelendirme kuruluşları haklı ya da haksız gerekçelerle not indirimleri yaptı, görünümümüzü negatife çevirdi. Vatandaştan şirketlere borçlu sayısı artmakla kalmadı, borcun çevrilebilmesi ile ilgili sıkıntı baş gösterdi.
Tek kalan pazarımız olan AB ile de büyük bir maharetle ilişkilerimizi berbat ettik. 2017 senesine ilişkin dünyanın gözlerini çevirdiği Berlin’deki turizm fuarına ‘Türkiye’ye boykot’ temasını astırma başarısını gösterdik.
Rusya halen pazarını açmış değil. Komşularımızla ilişkilerimizin uzun bir süre daha düzelmeyeceği ortadayken, en son İran ile de gerildik. Güney sınırımızda büyük bir operasyon yaptık ve ekstradan harcama kalemi oluşturduk.
Gelirlerimiz düştü; para toplayabilmek için yapılandırılmış borçları yapılandırdık. İç piyasada yaprak kıpırdamıyor; insanlar tahsilât yapamıyor. Sanayici ile konuştuğunuzda ayakta nasıl kalacağının telaşını yaşıyor.
Yüzde 2,9’luk büyüme zaten tartışmalı iken, şimdi bakanlar çıkıp, bu sene yüzde 4,5 büyüme olacağını açıklıyorlar. Hangi gerekçeyle; belli değil. Benim dönemin ‘şu çılgın Türkler’i olarak nitelendirdiğim üreticinin moralini bozmayalım diye, bu detaylara girmemeye çalıştığım bir ortamda, başarılı ekonomi palavrasının boyutunu büyütürseniz, ben de anlatırım.
Ama nasılsa dilin kemiği yok. Kimse de hesap vermiyor. Örnek mi? Bir tanesi bile tutturulamayan ve yüzde 100’lere yakın sapmalar yaşanan orta vadeli programın hesabını vereni gördünüz mü?
Ya da o kadar geniş bakmayın. Daha basit bir şey sorayım: Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek 11 Ocak 2016, Maliye Bakanı Naci Ağbal da 15 Ocak 2016 tarihinde, 2016 yılı için büyüme hedefinin yüzde 4,5 olduğunu açıkladı mı? Ne çıktı? Zorlama rakamlarla yüzde 2,9…
Neredeyse yüzde 80’lik sapma var mı? Bunun hesabını vermeyenler hiç olmazsa 2017 için sussun; tek beklenti bu.
Beynimizle alay etmeye calisanlari ve bunlara destek verenleri SS dokuz sulalerini hergun pasta yemeye mahkum eder Isallah …